29 Kasım 2008 Cumartesi

AKRİLİK ELYAFTA DÜNYA DEVİ AKSA ÜRETİM KAPASİTESİNİ YÜZDE 75'E DÜŞÜRDÜ

Ulusal Kalite Ödülü'nün Bu Yılkı Sahibi Aksa'nın Genel Müdürü Mustafa Yılmaz, Aksa'nın Rekabetçi Piyasaların Bir Gereği Olarak Daha Yeni ve Katma Değeri Yüksek Ürünlere Doğru Bir Dönüşüm Yaptığını Kaydederek "Şu Anda Katma Değerli Ürünler Toplam Üretimin Yüzde 7'sini Oluşturuyor. 2012 Sonunda Katma Değerli Ürünlerin Toplam İçindeki Payını Yüzde 15' E Ulaştıracağız" Dedi.

Akkök Grubu şirketlerinden AKSA, küresel krizin etkisiyle ortaya çıkan talep düşüklüğü nedeniyle Eylül 2008'den bu yana üretim kapasitesini yüzde 25 azaltarak yüzde 75 kapasite ile çalıştığını, küresel kriz ortamında rakip ülkelere göre çok iyi durumda olduğunu açıkladı.
AKSA Genel Müdürü Mustafa Yılmaz 1968 yılında kurulan ve Yalova'daki fabrikasında 5 bin ton ile üretimle başlayan AKSA Akrilik Kimya Sanayi'nin 2007 yılında 300 bin ton yıllık üretim kapasitesini aştığını ve bugün itibariyle de yıllık kapasitenin yılda 308 bin tona ulaştığını söyledi. Akrilikte dünya lideri olan Aksa'nın Türkiye Kalite Derneği(KALDER) tarafından 16. Ulusal Kalite Ödülü'nü alması dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan Mustafa Yılmaz "Kurumsal mükemmellik yolculuğumuzda önemli bir aşama olan Ulusal Kalite Ödülüne layık görülmek bizleri çok mutlu etti. Hedeflerimize ulaşmada AKSA çalışanlarının ve tüm paydaşlarımızın her birinin ayrı emeği var. İnanıyoruz ki sektörümüz de bizimle beraber Ulusal Kalite Ödülünü yaşayacak" dedi.


-"KATMA DEĞERLİ ÜRÜNLERE YÖNELDİK"-

AKSA'nın çevreye duyarlı bir şirket olarak geçen 10 yılda her yıl ortalama 20 milyon dolar yatırım yaptığını belirten Mustafa Yılmaz, 700 milyon dolar olan cironun yüzde 4-5'lik kısmının Ar-Ge harcamalarına ayrıldığını beş kıtada ve 50 ülkede ürünlerini dünya pazarlarına sattıklarını söyledi. Yılmaz, AKSA'nın rekabetçi piyasaların bir gereği olarak daha yeni ve katma değeri yüksek ürünlere doğru bir dönüşüm yaptığını kaydederek "Şu anda katma değerli ürünler toplam üretimin yüzde 7'sini oluşturuyor. 2012 sonunda katma değerli ürünlerin toplam içindeki payını yüzde 15' e ulaştıracağız. Dış mekan elyafında yüzde 50 pazar payı ile dünya lideriyiz" diye konuştu.

-"DÜNYADA KAPASİTE ÖNEMLİ ORANDA DÜŞTÜ"-

Toplantıda soruları yanıtlayan AKSA Genel Müdürü Yılmaz, küresel kriz ortamında Avrupa'daki rakip kuruluşların üretim kapasitelerinin önemli oranda azaldığını, önemli bir rakip şirketin üretimi tümüyle durdurduğunu belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:

"Japonya ve Çin'de kapasite kullanımı yüzde 2 gibi sembolik değerlere inmiş durumda. Almanya yüzde 50 kapasite ile çalışıyor. Diğer rakip ülke olan İspanya ise bize yakın bir kapasite ile üretim yapıyor. Biz şu anda yüzde 75 kapasite ile çalışıyoruz. Azalan talebe göre üretim esnekliğimiz bulunuyor. Kötü, muhtemel ve iyi olmak üzere üç stratejimiz var. Bu stratejileri gelişmelere bağlı olarak her ay gözden geçiriyoruz."

-"SIFIR MESAİ DÜZENİNE GEÇTİK"-

Üretim kapasitesinin düşmesi nedeniyle işçi çıkarımının söz konusu olup olmadığı yolundaki bir soruya Yılmaz "Şu anda 606 çalışanımız var. İşçi çıkarımı söz konusu değil. Çalışanlarımızla durumu birlikte değerlendirerek verimliliği arttırmaya ve toplam maliyetleri düşürmeye çalışıyoruz. Bizim en önemli sermayemiz insan ve kriz gibi durumlarda yetenekli insan kaynağının önemini daha iyi biliyoruz. Toplam maliyeti düşürme konusunda birkaç değil çok sayıda çözümü birlikte ele alıyoruz. Talep yüzde 50'nin altına düşerse çözüm yaklaşımlarımızı yine kabul edilebilir ölçülerde uygulamaya koyacağız. Şu anda verimliliğimiz eskiye göre daha artmış durumda.Biz ayda 192 bin YTL fazla mesai veren bir şirketiz. Şu anda siparişlerdeki düşme nedeniyle sıfır mesai düzenine geçtik" yanıtını verdi.

-"KONSOLİDASYON DÜNYADA OLACAK"-

Kriz koşullarına rağmen 2008 üretim hedeflerinde bir değişim beklemediklerini ifade eden Mustafa Yılmaz " Biz sipariş üzerine çalışıyoruz. Stok için çalışmıyoruz . Dolayısıyla şu anda siparişlerde yüzde 30 civarında bir düşme var. 2009'da da siparişlere bağlı olarak yüzde 30'luk bir üretim kapasitesinde bir düşme bekliyoruz" diye konuştu.

Sektörde bir konsolidasyon yaşanır mı sorusuna ise Yılmaz " Biz şu anda Aksa olarak bir satın alma düşünmüyoruz. Belki teknoloji ihracı yapabiliriz. Ancak arasında konsolidasyonlar olacaktır. Çin'de çünkü ciddi kapanmalar yaşanıyor. Yılda 2 milyon 700 bin ton olan akrilik elyaf üretimi 1 milyon 800 bin tona geriledi. Bu düşüşü dikkate aldığımızda rakip ülkelerde konsolidasyonların yaşanması kaçınılmaz olacaktır " karşılığını verdi.

-"ÇEVRE BİLGİMİZİ RAKİPLERİMİZLE PAYLAŞIYORUZ"-

AKSA'nın hava, su, toprak ve gürültü konusunda örnek bir çevreci yaklaşım politikası izlediğini ifade eden Mustafa Yılmaz, "Çevre korumaya yönelik uygulamalarımızı rekabet koşullarımı arttırmak için yapmıyoruz. O yüzden çevrecilik üzerine geliştirdiğimiz bilgileri rakiplerimizle paylaşmaktan da kaçınmıyoruz. Çünkü bunu toplumsal bir sorumluluk olarak görüyoruz" dedi.(ANKA)


KAYNAK: www.haberler.com (NÇ/NB/BÜN) (Ankara Haber Ajansı) 27.11.2008

Devamını okuyun...>>

26 Kasım 2008 Çarşamba

KALDER'İN "ULUSAL KALİTE ÖDÜLLERİ" SAHİPLERİNİ BULDU

Türkiye Kalite Derneği (KalDer) tarafından bu yıl 16'ıncısı düzenlenen "Ulusal Kalite" ödülleri sahiplerini buldu. "Büyük ölçekli işletmeler" kategorisinde Ulusal Kalite Büyük Ödülü'nü Aksa Akrilik Kimya Sanayi, "Büyük ölçekli işletmeler - Operasyonel birim" kategorisinde Siemens, başarı ödüllerini ise Borusan Lojistik ile İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) A.Ş kazandı.
Bu yıl 16'ıncısı verilen "Ulusal Kalite Ödülleri" töreni Lütfi Kırdar Kongre Sarayı'ndaki törenle sahiplerine takdim edildi. Bu sene "Büyük Ölçekli İşletmeler" kategorisinde finale kalan Aksa Akrilik Kimya, Borusan Lojistik, İstanbul Deniz Otobüsleri, Siemen San. Ve Tic. A.Ş Sağlık Sektörü (Operasyonel birim), Barem Pazar Araştırma ve Özel Eğitim Merkezi (KOBİ kategorisi) mükemmellik modeli kriterlerine göre değerlendirildi.Ödüle hak kazanan kuruluşlar, akademisyenler ve toplam kalite yönetimi uygulayan kuruluşların üst düzey yöneticilerden oluşan ödül jürisi tarafından kararlaştırıldı.
Ulusal Kalite Ödülleri her yıl, kamu kuruluşları, işletmeler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere üç ana kategoride başvuru kabul ediyor. Bu kapsamda 2008 yılı kamu kategorisi "Ulusal Kalite Başarı Ödülü"nü Antalya Ayten Çağıran Anaokulu, İstanbul Erenköy İlköğretim Okulu ve İzmit Nuh Çimento İlköğretim Okulu paylaştı. Ödülleri de geçtiğimiz mayıs ayında Ankara'da düzenlenen Kamu Kalite Sempozyumu'nda verildi.
Verilen ödüllerin dışında "Mükemmellik Aşamaları Programı"na katılan başarılı kuruluşlar da belgelerini aldı. Avrupa Kalite Yönetim Vakfı tarafından geliştirilen "Mükemmellik Aşamaları" programı, mükemmellik yolculuğuna başlamış kuruluşlara cesaret vermek, kuruluşların hangi aşamada olduklarını göstermek ve her seviyedeki kuruluşun tanınması amacıyla oluşturuldu. Türkiye'deki belgelendirme de Avrupa Kalite Yönetim Vakfı adına KalDer tarafından yapılmakta.
2008 yılında "Mükemmellik Aşamaları"na başvuran ve başarılı bulunan 28 kuruluş belge almaya hak kazandı. Bu kuruluşlar ödüllerini TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile KalDer Başkanı Ali Rıza Kaylan'ın elinden aldı. Buna göre "2008 Yılında Mükemmellikte Yetkinlik 5 Yıldız Belgesi'ni" Bursa Anadolu Lisesi ile İnoksan Mutfak Sanayi aldı. "Mükemmellikte Yetkinlik 4 Yıldız Belgesi"ni Aktaş Hava Süspansiyon Sistemleri, Çelebi Hava Servisi, Elvin Tekstil, Farba, Petkim, Sakarya Üniversitesi, Şanlıurfa Belediye Başkanlığı elde etti. "Mükemmellikte Yetkinlik 3 Yıldız Belgesi"ni Alişan Nakliyat, Bağatur Avukatlık Bürosu, Feniş Teknik almayı hak etti.
"Mükemmellikte Kararlılık Belgesi" için başarılı bulunan kuruluşlar ise şunlar: "Aras Kargo Yurtiçi-Yurtdışı Taşımacılık, Arkas Ulaştırma, Beşsan Makarna, Beyoğlu Belediye Başkanlığı, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır İl Özel İdaresi, Gayrimenkul Konsept, Gazi Üniversitesi Vakfı Özel Okulları, Karabük Devlet Hastanesi, Mamak Belediye Başkanlığı, Odeon Turizm, Re/Max Türkiye ve TEK Grubu, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, TOSB Organize Sanayi Bölgesi, Tübitak Bursa Test ve Analiz Laboratuvarı, Zorluteks."

KAYNAK: http://www.haberler.com/ (CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 26.11.2008

Devamını okuyun...>>

GÜLER, BORLU ÇİMENTOYU TANITTI: "TÜRK TİPİ ÇİMENTO GELİŞTİRDİK"

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, borun çimentoda kullanımıyla Türk tipi çimento geliştirdiklerini, TSE'den de standardını aldıklarını ifade ederek, ''artık bu ürün, inşaat, baraj, yol ve binalarda kullanılabilecek duruma geldi'' dedi.
Bakan Güler, Türk uzmanlarca uzun süren çalışmalar sonucu üretilen borlu çimentoyu tanıtmak için, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) Başkanı Erk İnger ve Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) Başkanı Şükrü Koçoğlu ile basın toplantısı düzenledi.
Türkiye'nin milli kaynağı olan bor üzerine ''titrediklerini'' ifade eden Güler, ''bugün Türk kahvesinden sonra yeni bir milli markayı, borlu çimentoyu tanıtmak için buradayız. Türk çimentosu bugünden itibaren literatüre girmiş olacak'' dedi.
Dünya bor rezervlerinin yüzde 72'sinin Türkiye'de bulunduğunu, dünya bor piyasalarında ikinci olan Türkiye'nin, Eti Maden İşletmelerinin başarılı çalışmalarıyla birinci duruma geldiğini anlatan Güler, yeni ürünlerle bor cevherinde madencilikten kimyasallara geçiş konseptini uygulamaya koyduklarını söyledi.
Bor cevherinde artık katma değeri yüksek yeni ürünlere geçtiklerini, çinkoborat, borkarbür, ziraibor gibi kimyasallar ürettiklerini ifade eden Güler, ''borun hakkını vermeye çalıştıklarını'' kaydetti.
Bakan Güler, ''borun çimentoda kullanımıyla Türk tipi çimento geliştirdik. TSE'den standardını da aldık. Artık bu ürün, inşaat, baraj, yol ve binalarda kullanılabilecek duruma geldi. Bu ürünü ölçülebilir parametrelerle de tanımlayabiliyoruz'' diye konuştu.
Borlu çimentonun ve bunun beton üretimindeki avantajlarını anlatan Güler, mukavemeti diğer çimentolara göre yüzde 70 daha fazla olan borlu çimentoyla artık depreme daha dayanıklı binalar yapılabileceğini vurguladı.
Borlu çimentonun petrol sondajlarında ve beton yol uygulamalarında da kullanılabileceğini belirten Güler, şöyle konuştu:
''Özellikle duble yollarla birlikte köy yolları da dahil olmak üzere biz yolların betonlanmasını düşünüyoruz. Petrol ürünü olduğu için asfalt da dışarıdan geliyor. Üstelik asfalt yolun iki yılda bir bakımı oluyor. Bu beton yolların 20 yıla kadar çıkan ömrü var. Dolayısıyla bunu da yapmamız mümkün olabilecek. Yolların betonla kaplanması bize önemli avantajlar sağlayacak.
Borlu çimentonun su geçirgenliği yüzde 30 daha düşük, bu da avantaj. Kışın yollar donmasın diye tuz atıyoruz. Bunun da çevreye zararları oluyor. Burada da yüzde 15-30 arasında bir tasarruf sağlıyor. Mesela suda yapılacak köprü bacakları, Marmaray gibi tünel geçişleri... Burada eğer borlu çimento kullanılırsa aynı zamanda tuzlu suyun etkilerini de önlemiş oluyor.''
KAYNAK: http://www.haberler.com/ Anadolu Ajansı (AA) 26.11.2008

Devamını okuyun...>>

ENERJİ BAKANI GÜLER: "DÜNYANIN İLK BORLU ÇİMENTOSUNU ÜRETTİK"

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Dünyada Bir İlk Olan Borlu Çimentoyu Ürettiklerini İfade Ederek, Borlu Çimentonun Dayanıklı Olduğunu ve İnşaat Yapımında Maliyetleri Düşüreceğini Söyledi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, dünyada bir ilk olan borlu çimentoyu ürettiklerini belirterek, borlu çimentonun dayanıklı olduğunu ve inşaat yapımında maliyetleri düşüreceğini kaydetti.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) ve İnşaat Sanayicileri Sendikası (İNTES) borlu çimento üretimi ve kullanılmasıyla ilgili basın toplantısı düzenledi. Toplantıya katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin dünyanın bor rezervinin yüzde 72sine sahip olduğun ifade ederek, madencilikten kimyasallara geçtiklerini söyledi. Katma değerli ürünleri üretmeye yöneldiklerini dile getiren Güler, "Borun hakkını vermeye çalışıyoruz. Borlu çimentoyu üretmeye başladık. Türk Standartları Belgesini de aldık. İnşaatlarda, barajlarda ve yollarda kullanılabilecek. Gönül rahatlığı ile bunu kullanabiliriz. Depreme daha dayanıklı binalar yapabileceğiz. Ayrıca, borlu çimento netron tutma ve kalkan olması özelliği olması nedeniyle nükleer santral yapımında da kullanılabilecek" dedi.
-"MALİYETLER AZALACAK"-
Betonun dayanıklılığının artığını vurgulayan Güler, zemin üzerinde daha büyük binalar yapılabileceğini kaydetti. Ayrıca, maliyetlerin de azalacağına işaret eden Güler, çevreye de duyarlı bir ürün olduğunu ifade etti. Türk kahvesinden sonra Türk çimentosunun geleceğini belirten Güler, 4 bin ton üretildiğini, testlerin de yapıldığını kaydetti. Güler, DSİ'nin de 11 baraj yapımında borlu çimentoyu kullanacağına işaret ederek, bunun dünyada bir ilk olduğunu söyledi.
INTES Başkanı Şükrü Koçoğlu, AB'nin borun üremeyi etkilediği yönündeki iddialarını anımsatarak, "Borun üretildiği illerde her aile iki üç çocuk sahibi. Onların bu kendi kabiliyetsizliğinden" dedi. Borlu üretime talip olduklarını ifade ederek, bir baraj yapımında yüzde 15, ev inşaatlarında ise metreküpte bir torba çimento tasarrufu sağlayacağına dikkat çekti.
Toplantının ardından bir gazetecinin AB'ye bor ile ilgili açılan davayı hatırlatması üzerine Bakan Güler, dav anın devam ettiğini söyledi.
KAYNAK: http://www.haberler.com/ (ANKA) (HLY/NB/BÜN) (Ankara Haber Ajansı) 26.11.2008 17:46

Devamını okuyun...>>

BURSA'DA TEKSTİL VE ELECO 2008 FURALARI AÇILDI

Tüyap Tarafından Düzenlenen Bursa Tekstil Makineleri ve İplik Fuarı, Tekstil Kimyasalları Fuarı ve Elektrik, Elektronik, Otomasyon, Aydınlatma ve İletişim Fuarı ve Sempozyumu (Eleco 2008) Açıldı.

Tüyap tarafından düzenlenen Bursa Tekstil Makineleri ve İplik Fuarı, Tekstil Kimyasalları Fuarı ve Elektrik, Elektronik, Otomasyon, Aydınlatma ve İletişim Fuarı ve Sempozyumu (ELECO 2008) açıldı.
Törene, Bursa Vali Yardımcısı Selman Yenigün, Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mete Cengiz, Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Mahmut İnan, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Erdal Aktuğ ve TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Senem Emek katıldı.
Fuara eş zamanlı düzenlenecek sempozyumda 182 bildiri sunulacak. 22 ülkeden 350 firma ve firma temsilcisinin katılımıyla hazırlanan fuarlar Azerbaycan, Bulgaristan, İran, Karadağ, Senegal, Sırbistan, Suriye ve Özbekistan başta olmak üzere, yurt dışından gelecek alım heyetlerini ağırlayacak. Hafta sonunda, yurt içinden bazı illerden otobüs seferleri de düzenlenecek fuarlarda 20 bin civarında profesyonel ziyaretçi bekleniyor.
Tüyap Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen fuarlar, 29 Kasıma kadar 11.00-20.00, 30 Kasımda ise 11.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.
KAYNAK: http://www.haberler.com/ (CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 26.11.2008

Devamını okuyun...>>

Türkiye Enerjide Yerele Dönüyor

Yüksek fiyatlar, petrol ve doğal gaz kaynakları sınırlı olan Türkiye'yi, gittikçe artan enerji ihtiyacını karşılamada farklı arayışlara yöneltiyor.
Kömür gazından enerji üretimi, son dönemde rüzgar, jeotermal ve hidrolik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık veren Türkiye'nin enerjide yeni umudu oldu. Edinilen bilgiye göre, hükümetin, enerjide alternatif ve yerel kaynaklara ağırlık veren politikası, sektördeki kamu kurumlarını da yeni arayışlara sevk etti. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, temiz kömür teknolojileri ve kömürün Entegre Gazlaştırma Kombine Çevrim Teknolojisiyle (IGCC) gazlaştırılması sonucunda, elektrik, sıvı yakıt, kimyasal maddeler ve hidrojen üretilmesi teknolojilerine geçiş sürecinin hızlandırılması amacıyla bugüne kadar çeşitli faaliyetler yürüten Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), bu alandaki çalışmalarına hız verdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile "Linyitlerin Gazlaştırılması-Sıvılaştırılması" konulu müşavirlik hizmeti alımı sözleşmesi imzalandı, Gazi Üniversitesine de "Kömür ve Yeni Ufuklar" başlıklı rapor hazırlatıldı. Kömür gazlaştırma tesisi Yapılan çalışmalar sonucunda, enerji taşıyan gazlarla ilgili olarak her türlü araştırmanın yapıldığı, merkezi ABD'nin Şikago kentinde bulunan Gaz Teknoloji Enstitüsü (GTI) ile Türk kömürlerine uygulanabilen şimdiki kömür gazlaştırma tekniklerinin incelenme ve değerlendirmesini yapmak üzere sözleşme imzalanması önerisi üzerinde görüş birliğine varıldı. Bu çerçevede Tunçbilek, Soma ve Seyitömer kömürlerinden temsili olarak alınan üç numune, GTI'de test ve analizler yapılmak üzere ABD'ye gönderildi. Kömür gazından enerji elde edilmesi çalışmaları kapsamında, Türkiye'de daha önce azot sanayi tarafından uzun yıllar yurt içi linyitleri kullanılarak gerçekleştirilmiş olan gazlaştırma teknolojilerinden elde edilen tecrübelerden de yararlanılarak, tamamen TKİ imkanlarıyla, projesi, tasarımı ve her türlü teknik detay hesapları yapılmış bir kömür gazlaştırma tesisi kurulması planlanıyor. Tesisin 2009 yılının ortalarına doğru bitirilmesi hedefleniyor. TKİ Genel Müdürü TKİ Genel Müdürü Dr. Selahaddin Anaç, yaptığı açıklamada Türkiye'de petrol ve doğal gaz kaynakları sınırlı olduğundan değerlendirebilecek tek yerli fosil yakıtın kömür, kömürün doğrudan yakılarak enerji üretiminde kullanımı yerine, doğrudan sıvılaştırma ve gazlaştırma yöntemleriyle değerlendirilmesinin de en doğru uygulamalardan birisi olacağını bildirdi. Türkiye'nin linyit kaynakları kullanılarak, gazlaştırma reaksiyonlarıyla yüksek basınçta oksijen ve buharla üretilen sentetik gazdan metanol, amonyak, nafta, dizel yakıtı ve kimya endüstrisinin temel maddelerini üretmenin mümkün olduğunu ifade eden Anaç, gazlaştırma teknolojilerinin Türkiye'de bu amaçla kullanılmaya başlanmasıyla, milyarlarca dolarlık ithalat harcamalarında da önemli azalmalar olacağını vurguladı. Son yıllarda başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere Güney Afrika Cumhuriyeti, ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa ülkelerinin hızlı bir şekilde kömürün yer altı ve yer üstü gazlaştırmasıyla elektrik, yakıt (sıvı ve gaz), metanol, amonyak gibi çeşitli kimyasal maddeler ve hidrojen üretilmesi konularında yatırım yaptıklarını anlatan Anaç, "Gazlaştırma teknolojisindeki gelişmeler, geleceğin enerjisi olarak tanımlanan hidrojen ve yakıt pillerinin ticarileşmesinde çok önemli rol alacağını göstermektedir" dedi.

KAYNAK: http://www.aktifhaber.com/
Devamını okuyun...>>

Karbondioksit Taşlar İçince Depolanabilecek

New York- Karbondioksitin depolanmasını sağlayacak metotlar üzerinde çalışan bilimadamları yeni yöntemleri deniyor. Peridotit ve bazalt taşları ise bir çözüm olarak görülüyor. Dünya genelinde yılda 30 milyar ton karbondioksit havaya salınıyor. Pek çok bilim adamı karbondioksitin depolanmasını sağlayacak metotlar üzerinde çalışıyor. Şu anda göze çarpan en güvenli yol, karbondioksiti mineral halinde depolamak. Biri İsveçli diğeri ABD’li iki jeoloji uzmanı bu konuya bir çözüm bulduklarını açıkladı. Bilim adamları karbondioksitin, Umman’da bulunan ve bir çeşit magma taşı olan peridotit taşının içinde depolanabileceğine inanıyor. Bu sayede yıllık salınımın yüzde 10’una yakınının depolanabileceği belirtiliyor.
Umman'da bulunan gerçek
Peter Kelemen, her zaman taşların sıvı ve havaya karşı nasıl bir tepkime gösterdiği konusuna ilgi duymuş olan bir bilim adamı. Meslektaşı Jürg Matter ise bir su uzmanı. İki jeoloji uzmanı New York’taki Kolombiya Üniversitesi’nin Lamont Dahorty Dünya Gözlemevi’nde çalışıyor. Bilim adamları birbirinden bağımsız olarak uzun yıllar Umman’da araştırmalar yaptılar. Fakat ikili, peridotit taşının karbondioksiti depolamada kullanılabileceği konusunu ise, birlikte, iyi bir ekip olarak buldular. Normalde yerin 20 kilometre kadar altında bulunan peridotit taşı, çöllerde ise yüzeyde yer alıyor. Peter Kelemen, taşların özelliklerini “Onu kırıp açtığınız zaman genelde hoş yeşil bir renk görülür. Takı yapan kişiler de onu yeşil bir taş olarak tanır. Fakat doğada görürseniz üzeri paslı kırmızı bir renk görünümdedir. Peridotit taşını özel kılan şey, aslında taşın, toprağın derinliklerine ait olması ve yüzeyde çok fazla rastlanılmaması. Bu nedenle hava ve su karşısında çok sert bir tepkime gösterir ve karbonat içerir“ sözleriyle açıklıyor. Jürger Matter, aslında bu taşların gösterdiği tepkimeyi doğal bir süreç olarak adlandırıyor ve “Bu süreç çözülme adını taşıyor. Fakat bu çalışma ile karbondioksit emilimi ve kalsiyum ile magnezyum karbonattaki karbondioksit tutulmasının düşündüğümüzden çok daha hızlı olduğunu belirledik. Belki bir yılda bu taşlar tarafından 10 bin ila 100 bin ton arasında karbondioksit tutuluyor. Bu düşündüğümüzden çok daha hızlı“ diyor.
Yılda 4 milyar ton depolanabilir
Karbondioksitin mineral içinde tutulması süreci jeolojik açıdan bakıldığında oldukça hızlı gerçekleşiyor. Fakat sürekli bir karbondioksit tutumu özelliğinin sağlanması için işlemin hızlandırılması gerekiyor. Bu da ancak ısıyla mümkün olabiliyor. Hareket şu şekilde meydana geliyor: 1 kilometre derinliğe yaklaşık 15 santimetre çapında bir delik açılır. Ve böylece derindeki peridotit taşı tahrip edilir. Kelemen “Bir sonraki adım olarak sıcak su ya da sıcak karbondioksit pompalayarak taş ısıtılır. İdeal ısı 185 santigrat derecedir. Taş, ısının bir bölümünü kimyasal tepkime sırasında alır. Süreç sadece harekete geçirilmeli. Ve sonra peridotitteki bütün magnezyum kullanılıp magnezyum karbondioksite dönüşünceye kadar karbondioksit aşağı pompalanır“ diye konuşuyor. Taş, ısı ve kimyasal tepkime süresince otomatik olarak tahrip olacaktır. Bu süreçte çok pahalı araçların yardımına ise ihtiyaç yok. En azından bilgisayarda çizilen modellerde süreç böyle işliyor. Bilim adamları bu sayede sadece Umman’da yılda 4 milyar ton karbondioksitin depolanabileceğini belirtiyor. Yine de bu oran yıllık karbondioksit emiliminin yüzde 10’unu oluşturuyor. Denemeler hala askıda ve bir pilot proje yapılması tavsiye ediliyor.
Bazalt taşı bir alternatif
Umman dışında, Papua Yeni Gine peridotit bulunan tek yer. Balkanlar’da ve Pasifik’teki Yeni Kaledonya ada gruplarında ise yüzeyde bulunuyor. Bir başka taşın daha, volkanik bazalt taşının da karbondioksit depolamaya elverişli olduğu kaydedildi. Jürg Matter, Amerika-İzlanda ve Fransız bilim adamlarından oluşan bir ekiple İzlanda’da bazalt taşıyla ilgili araştırmalar yapıyor. Bazalt taşına ilk karbondioksiti 2009 ilkbaharında enjekte edecekler. Ve bunu takip eden 6 ila 9 ay boyunca taşa sürekli karbondioksit pompalanacak. Ondan sonra ise yaklaşık 2 yıllık bir gözlem süreci var. Bilim adamları 1 ton karbondioksitin depolanmasının ne kadara mal olacağını da bilmek istiyorlar. Matter, bu metodu diğeriyle karşılaştırmak için ise çok erken olduğu görüşünde.Matter, “Biz karbondioksitin sürekli depolanmasını istiyoruz ve bu sadece bazalt ya da Umman’daki peridotit taşları gibi taşlarla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle iki çözümle de ilgileniyoruz. Ve çözümler bölgesel olacak; karbondioksiti tutmak için pek çok olasılığa sahip olmak önemli. Karbondioksit problemi çok büyük ve bütün çözümlere ihtiyaç var. Bu, en iyi ya da en ekonomik çözümle ilgili değil. Pek çok çözüme ihtiyaç var“ diyor.
KAYNAK: www.habergazete.com (25 KASIM 2008)

Devamını okuyun...>>

25 Kasım 2008 Salı

TÜRK PROFESÖRÜN TARİHİ BAŞARISI

Prof. Dr. Halil Sarp, Cenevre Üniversitesi ile 3 Yıldır Ortaklaşa Yürüttüğü Bilimsel Çalışmalar Sonucunda, Türk Bilim Tarihine Önemli Bir Hizmeti Sunarken, AMÜ'nün Adını Dünya Bilim Tarihine Yazdırdı.

Adnan Menderes Üniversitesi (AMÜ) Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Sarp, Cenevre Üniversitesi ile 3 yıldır ortaklaşa yürüttüğü bilimsel çalışmalar sonucunda, Türk bilim tarihine önemli bir hizmeti sunarken, AMÜ'nün adını dünya bilim tarihine yazdırdı.

AMÜ Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Sarp, Öğretim Görevlisi Hakkı Babalık ve Cenevre Üniversitesi'nden Prof. Dr. Radovan Cerny, mineroloji dalında çok önemli bir başarıya imza attı.

AMÜ Rektörü Prof. Dr. Şükrü Boylu, yaptığı açıklamada, yaklaşık 3 yıl süren çalışmalar sonucunda AMÜ'nün Türk bilim tarihinin yanı sıra dünyada mineroloji konusunda adını altın hafifler yazdırdığını belirtti.

''Üniversitemiz bu mineralin keşfiyle Türkiye'deki üniversiteler arasında ayrı bir değer kazanmıştır'' diyen Boylu, ''Bu ilki başarmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Bu tarz bilimsel çalışmaların, Adnan Menderes Üniversitesinin adını akademik çevrelerde daha da saygın bir yere getireceğine inanıyorum'' diye konuştu.

Prof. Dr. Halil Sarp ise Türk üniversiteler tarihinde ilk ve tek olmak üzere yeni bir mineral keşfi yaptığını, bu mineralin adına ''Lapeyreit'' adını verdiğini anlattı.

KAYNAK: www.haberler.com (Anadolu Ajansı) 25.11.2008
Devamını okuyun...>>

PROF. ÇOBAN: BÜTÜN ÜLKELERİN BOR MADENİNE OLAN TALEBİ ARTARAK DEVAM EDİYOR

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Türkiye'nin İtirazlarına Rağmen Bor Madenini 'Üremeye Olumsuz Etkili Toksik (Zehirli) Madde Listesine Alırken, Uzmanlar, Günümüz Şartlarında Yüksek Teknolojiye Sahip ve Birçok Sektörde Söz Sahibi Olan Ülkelerin Bor Madenini Geri Çevirme Şansları Bulunmadığına Dikkat Çekiyor.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Türkiye'nin itirazlarına rağmen bor madenini 'üremeye olumsuz etkili toksik (zehirli) madde listesine alırken, uzmanlar, günümüz şartlarında yüksek teknolojiye sahip ve birçok sektörde söz sahibi olan ülkelerin bor madenini geri çevirme şansları bulunmadığına dikkat çekiyor. Bu ülkelerin bor madenine olan talebinin de her geçen gün sektörlerdeki büyümeyle arttığına işaret ediliyor.
Kayseri Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Abdullah Çoban, AB Komisyonu'nun bor madeni ile ilgili verdiği raporun siyasi olabileceğini, ülkelerin bor madenine olan ihtiyacının hiçbir zaman kısıtlamalarının mümkün olmadığına dikkat çekti.
Prof. Çoban; cam, porselen, seramik sanayi, cam yünü izolasyon sanayi, yanmaz ve ısı geçirmez eşya imalatı, krem, kozmetik, ilaç sanayi, sabun ve deterjan gibi birçok sektörde bor madeninin artık vazgeçilmez ürün haline geldiğini hatırlattı. Çoban, madenin kullanıldığı birçok sektörü ise şöyle sıraladı: "Bor madeni savunma sanayiinde silah yapımında, tüfek, tabanca, top, tank gibi silahların üretiminde öncelikli sırada yeralıyor, kanser tedavisinde, hayalet uçakların üretiminde, kobra helikopterlerin koltuklarında, plastik ve sanayi elyafı üretiminde kullanılıyor. Kağıt sanayi, hayvan yemi, gübre, zirai ilaçların üretiminde de her geçen gün artarak bor kullanımı devam ediyor. Dericilik, fotoğrafçılık, cep telefonu, dizüstü bilgisayar bataryalarında ve uzay mekiklerinin yakıtlarında en önemli ihtiyaç maddesi olarak karşımıza çıkıyor."
Bu sektörlerde bor talebinin büyüyerek arttığını yenileyen Prof. Dr. Çoban, bu sektörlerin bir çoğunda söz sahibi olan Avrupa Birliği ülkelerinin kesinlikle bor madenini kullanmayacaklarını ilan edemeyeceğini belirtti. Çoban, 2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Maden Kanunu'nun yabancıların Türkiye'de maden aramalarına imkan sağladığını hatırlatarak, "Yabancı şirketlerin bu kanun sayesinde 2007 yılı itibariyle toplam 150 bin kilometrekare, 450 bin kilometrekare alanda da dolaylı yoldan maden arama ruhsatı aldıkları biliniyor" dedi.
Altın, gümüş, krom, platin, taryum, uranyum, osmiyum gibi değerli birçok maden sahalarının öncelikli olarak alındığını anlatan Prof. Dr. Çoban, Türkiye'de yabancıların alamadığı tek maden sahasının ise bor madeni olduğunu dile getirdi. Çoban, Avrupa Birliği ülkelerinin bor madeni sahalarını almak istemelerinden dolayı siyasi olarak bu raporu hazırlamış olacağına değinerek, "Özelleştirilmeyen bir tek bor madenimiz kaldı. Şimdi onun üzerinde de oyunlar oynanmaya başlandı'' diye konuştu.
Türkiye'nin yurt dışına tonu 300 dolara borik asit sattığını anlatan Abdullah Çoban, bunun malzeme haline getirilmesi durumunda tonu 1 milyon dolara satılabileceğini ifade etti. Avrupalıların Türkiye'den bor almama gibi lüksleri olamayacağını dile getiren Çoban, şu noktalara dikkat çekti: "Bor madeninin kullanımında akıl üretmek gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde Avrupalılar Türkiye'nin bor madenini almamakla, fiyatı düşürmekle tehdide devam edecekler. Ortaya çeşitli raporlar çıkararak bu yolu deneyecekler. Beklentileri ise Türkiye'nin, 'Biz işleyemiyoruz, alın siz işleyin' demeleri."
Bor madenine ihtiyaçları yok gibi gözüken Avrupa ülkelerinin, Çin üzerinden kendi ülkelerine bor ithalatı yapmaya başladığına işaret eden Prof. Çoban, Türkiye'nin bilinen 4 milyar ton bor rezervi olduğunu kaydetti. Avrupalı ve Çin maden şirketlerinin mevcut sahalar dışında yeni bor maden yatakları keşfettiğini ifade eden Prof. Dr. Çoban, bu sahalarla ilgili bazı yabancı firmaların girişimleri olduğunu hatırlattı.

"ABD, TÜRKİYE'NİN KULLANDIĞI ELEKTRİĞİN 3 KATINI NÜKLEER ENERJİDEN ÜRETİYOR"

Prof. Dr. Abdullah Çoban, ayrıca, Amerika'nın, Türkiye'nin yıllık kullandığı elektrik enerjisinin 3 katını nükleer enerji santrallerinden ürettiğine dikkat çekti. Çoban, özellikle bazı grupların, nükleer enerjiyi kamuoyuna yansıttığı gibi çevre kirliliğine, büyük felaketlere neden olmayacağını açıkladı.
Zürih'in dünyanın en temiz kenti olduğunu anlatan Çoban, gözden kaçan bir detaya dikkat çekti: "Zürih'te 10'a yakın nükleer enerji santrali bulunuyor. Depremler ülkesi Japonya'da 89 tane nükleer enerji santrali var. ABD'yi, Zürih'i, Japonya'yı kirletmeyen nükleer santraller sadece İran'ı ya da Türkiye'yi mi kirletecek ?"
KAYNAK: (Cihan Haber Ajansı) 21.11.2008

Devamını okuyun...>>

30 Milyon $`lık Biyoetanol Yatırımı Yasa Bekliyor

Tezkim`in 30 milyon dolarlık yatırımı enerji verimliliği tasarısının Meclisten geçmesini bekliyor.
Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinde(ASOB) biyoetanol üretimi yapmak üzere 30 milyon dolarlık yatırımla yaklaşık bir yıl önce kurulan tesis, atıl durumdan kurtulmak için hazırlanan Enerji Verimliliği yasa tasarısının yasalaşmasını bekliyor. Tezkim Tarımsal Kimya AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tezcan, yaptığı açıklamada, biyoetanolün, mısır, buğday, kamış ve pancar gibi tarım ürünlerinden elde edilen temiz, renksiz ve benzinin oktan derecesini yükseltici bir katkı maddesi olduğunu söyledi. Tezcan, tesisi kurmaya 2005/8704 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında yer alan etanolün benzinle yüzde 2 oranında harmanlanmasına ÖTV desteği sağlanmasının ardından karar verdiklerini anımsattı. Ardından ASOB`nde biyoetonal üretimi yapmak üzere 2005 yılında 50 bin metre kare alan üzerinde son teknolojiyi kullanarak tesisin inşaasına başladıklarını anlatan Tezcan, `ABD`li mühendislerin gözetiminde yaptığımız tesisi 2007 yılının aralık ayında tamamladık`` dedi. Tezcan, daha sonra Shell, Total ve Opet gibi dağıtım şirketlerine giderek tesisi üretime hazır hale getirdiklerini söylediklerini ifade etti.
KAYNAK: 2008-11-11 Sabah http://www.sabah.com.tr

Devamını okuyun...>>

7 Ekim 2008 Salı

Mısır Petrolün Yerini Tutabilir mi?

Bu yıl mısır üretiminde beklenen 1-1,5 milyon ton üretim fazlalığının enerjiye dönüştürülebileceği bildirildi.
Tezkim Tarımsal Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ali Tezcan, bu yıl mısır üretiminde beklenen 1-1,5 milyon ton üretim fazlalığının enerjiye dönüştürülerek ülkenin petrolde dışa bağımlılığının azaltılabileceğini belirtti.
Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi`nde alternatif enerji kaynakları ve üretim teknolojilerine yatırım konusunda yeni ve yenilenebilir enerji kaynağı olan yakıt biyoetanolünü üretmek üzere fabrika kurduklarını kaydeden Tezcan, `Biyoetanol, Türkiye`nin gündemine 2000 yılından sonra yoğun bir şekilde girdi ve ülkemizde ilk üretim 2004`te mısır hammaddesi kullanılarak yapıldı. Şu an toplam 4 fabrika yatırımını tamamlamış durumda. Ancak, bugün Tarkim dışındaki biyoetanol tesisleri atıl durumda. Tarkim, şu anda yüzde 50 kapasite ile çalışıyor. Bizde Konya Çumra`da ve Eskişehir şeker fabrikasında ise üretim yapılamıyor. 10 aydır kullanım zorunluluğu bekliyoruz` dedi.
Türkiye`nin kurulu biyoetanol üretim kapasitesinin yıllık 180 bin metreküp olduğunu, bunun 80 bininin mısır kökenli, diğer 100 bininin de pancar kökenli bitkilerden olduğuna dikkat çeken Tezcan şunları söyledi:
`Hammaddesini mısırdan alan Tarkim tam kapasite ile çalıştığında, bizim firmamız olan Tezkim de üretime geçtiğinde tam kapasite çalışmaları halinde 160-180 bin ton arasında mısır kullanacaklar. Şu anda mısır kullanımı 40-50 bin ton civarında. Öncelikle yerli tarım ürünleri kullanılarak elde edilen biyoetanol tesislerinin atıl olmaktan çıkartılması gerekiyor. Sonrasında da mısırdaki fazlalığın biyoetanolde kullanılması gerekiyor.`
Mısırdaki rekoltenin bu yıl 4.5-5 milyon tona ulaşmasının beklendiğini vurgulayan Tezcan, `Ülkemiz, dünyanın 8. büyük tarım ürünleri üreticisi konumunda olup, bu muazzam gücü mutlaka enerjiye dönüştürmeli. Örneğin mısırı gıda maddesi ürünü olarak değil de sanayi ürünü olarak da düşünmeliyiz. ABD, mısırdan 280 adet sanayi ürünü çıkarıyor. Mısırdaki fazlalığı biz de biyoetanol için kullanabiliriz. Dolayısıyla fiyatının nerelere kadar gideceği kimse tarafından kestirilemeyen petrole bağımlılığın azaltılabilmesi için bu sektörün önünün açılmasına şiddetle ihtiyaç var. Her 100 kilogram mısırın biyoetanol sektöründe kullanılması halinde ekonomiye sağladığı katma değerin 110 YTL olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ayrıca mısırın biyoetanol sektöründe kullanılması halinde yem sektörüne göre yüzde 82 oranında katma değer artışı sağladığını da vurgulamakta yarar var. Dolayısıyla ülkemizde üretilen ürünlerin en verimli şekilde kullanılması gerekliliğine her platformda işaret ediyoruz` diye konuştu.
Bu arada, bu yıl petrol fiyatlarındaki aşırı yükseliş nedeniyle mısırın başta biyoetanol olmak üzere endüstriyel amaçlar için kullanımının geçen sezona göre 28 milyon ton artacağı açıklandı. Uluslararası Hububat Konseyi(IGC) Temmuz ayı raporunda, 2007-08 sezonunda 785 milyon ton düzeyinde gerçekleştiği belirtilen dünya mısır üretiminin, Temmuz 2008-Haziran 2009 sezonunda 759 milyon ton düzeyinde olacağı öngörülüyor. Dünya mısır tüketiminin ise geçen sezondan 8 milyon ton fazla olarak 782 milyon ton düzeyinde gerçekleşmesi bekleniyor. Tüketimdeki artış, hayvan yemi, gıda ve enerji taleplerindeki yükselmeye bağlanıyor.
Özellikle önümüzdeki sezon mısırın başta biyoetanol olmak üzere endüstriyel amaçlar için kullanımının geçen yıla göre 28 milyon ton artacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl yaklaşık 169 milyon ton mısırın endüstriyel amaçlar için kullanıldığı belirtiliyor. Konseyin raporunda, dünya dönem sonu mısır stoklarının geçen yıla göre 23 milyon ton düşük olarak 103 milyon ton düzeyine ineceği vurgulanıyor.
İHA
KAYNAK: 2008-10-07 www.adanamedya.com

Devamını okuyun...>>

6 Ekim 2008 Pazartesi

Dünya'nın En Büyük Arsenik Arıtma Tesisi İzmir'de Kuruluyor

İzmir`in arsenik arıtma tesisi, ocakta hizmete giriyor.
Yeraltı sularında görülen kimyasal değişimlerle birlikte yükselen sudaki arsenik oranını standartların altına çekmek için çalışmalara başlayan belediye, 15 milyon Euro`luk yatırımla Menemen, Halkapınar, Göksu ve Sarıkız kuyularına arsenik arıtma tesisi kurmaya başladı. Tesislerden üçünün 3 ayda tamamlanarak devreye girmesi hedefleniyor. Arıtma projesini üstlenen Culligan Italiana S.P.A.-Nema Kimya Dış Ticaret Ortak Girişimi yetkililerinden alınan bilgiye göre, Manisa`da Göksu ve Sarıkız kuyularından gelen günlük 259 bin metreküp suyu arıtacak arsenik arıtma tesisi, bu alanda dünyanın en büyük arıtma tesisi unvanına sahip olacak. Halen Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat`ta bulunan dünyanın en büyük arsenik arıtma tesisleri, günde 150 ve 200 bin metreküp kapasiteyle çalışıyor. Türkiye`de ise şu an Uşak-Eşme ve Manisa`da arsenik arıtma tesisi bulunuyor. İzmir, Cihan
KAYNAK: 2008-10-05 Zaman

Devamını okuyun...>>

1 Ekim 2008 Çarşamba

Dekan Doğal Saç Boyası Üretti

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı ve ve Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Önal, yaptığı araştırmalar sonucu, ceviz yaprağı, portakal ve ceviz kabuğu gibi çeşitli malzemeler kullanarak doğal saç boyası üretti.
Prof. Önal, yaptığı açıklamada, yaptığı çeşitli araştırmalar sonucu ceviz yaprağı, portakal kabuğu ve ceviz kabuğu gibi çeşitli malzemeler kullanarak doğal saç boyası yaptığını bildirdi.
Doğal saç boyasının ham maddesi olan ceviz yaprağı, portakal ve ceviz kabuğunun sezonunda toplanıp kurutulduğunu ifade eden Prof. Dr. Önal, bunların kurutulduktan sonra öğütülüp ekstraksiyon işlemine tabi tutulduğunu, daha sonra katılaştırılarak değişik saç boyalarının hazırlandığını belirtti.
Boyanın üretiminde karanfil, kına, yumurta, zeytin yağı, çay, yoğurt gibi doğal ürünlerin de kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Önal, `Bu saç boyasının kesinlikle ve kesinlikle hiç bir yan etkisi yok. Saç derisine herhangi bir zarar vermez` diye konuştu.
Saç boyasında renk olarak kızıl kahve, kestane, doğal siyah ve kızıl renkler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Önal, `Hazırladığımız bu saç boyasını birçok kişi üzerinde denedik. Doğal saç boyasının saç dökülmelerini de engellediğini gördük` dedi.
Bundan bir süre önce bu konuda yüksek lisans tezi de hazırlattığını bildiren Prof. Dr. Önal, şunları kaydetti:
`Böyle bir çalışmaya neden girdik? Literatüre baktığımız zaman gebe bayanlarda kullanılan sentetik saç boyalarının ciddi manada sağlık sorunları çıkardığını görüyoruz. İşte bu hamile bayanlardaki yan etkiyi ortadan kaldırmak, kullanıcı olan bay ve bayanlarda sağlık sorunlarını engellemek amacıyla böyle bir çalışma yaptık. Ayrıca bu doğal saç boyasını kullananlar hazırladığımız kürleri de kullanırlarsa saçların daha sağlıklı olmasını sağlar.`
Boyanın kalıcılık süresinin en az 6 hafta olduğunu ifade eden Prof. Dr. Önal, `Diğer sentetik saç boyalarında da aynıdır. Saç diplerinden beyaz saç çıktığı için en az 6 hafta diyoruz. Doğal saç boyamızın satış iznini de çok yakında alacağız` diye konuştu.
Doğal saç boyasını kullanan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Kimya Bölümü Araştırma Görevlisi Ferda Kavak ise saçının daha önce sarı olduğunu ve sentetik boya kullandığı için sürekli dökülme, kırılma, uzamama şikayetlerinin bulunduğunu söyleyerek, `Saçımın ilk rengi olan kestaneye dönmek istedim. İnsan değişiklik istiyor. Bu doğal saç boyasını denedim. Saçımdaki dökülme 2-3 boyamadan sonra tamamen durdu. Saçım gerçekten parlamaya başladı ve gürleşti. Bu doğal boya saçımı beslediği için çok memnunum.`

KAYNAK:2008-10-01 www.timeturk.com
Devamını okuyun...>>

30 Eylül 2008 Salı

İhracata Kimyasal Uyarı

Gerek günlük hayatımızda tükettiğimiz gerekse ihraç ettiğimiz tüm ürünlerde kimyasal madde kullanımında AB`nin daha sağlıklı ve çevreci maddeleri kullanma koşullarının Türkiye ekonomisine ek maliyet getireceğine dikkat çekildi. Bu kriterlere uymayan ürünün AB`ye ihracatının engelleneceği belirtilerek, bundan pek çok kimyasal girdi kullanan özellikle tekstil sektörünün etkileneceğine işaret edildi. Kullanılan kimyasalların ön kaydının Avrupa Kimyasallar Ajansı`na 1 Aralık 2008`e kadar yapılması gerekiyor.
1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren `Avrupa Birliği Kimyasalların Kayıt Altına Alınması, Değerlendirilmesi, Ruhsatlandırıl-ması ve Sınırlandırılması Tüzüğü`nün (REACH), birliğe ihracat yapan üçüncü ülkelerin kimya sanayilerini de etkiyeceği uyarısında bulunuldu.
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu`ndan yapılan açıklamada, yeni mevzuata göre şirketlerin ticari kullanıma girmeden önce bir kimyasalın güvenli olduğunu göstermeleri gerekiyor.

GÜNLÜK TÜKETİLEN ÜRÜNLER
• REACH tüm kimyasalları kapsıyor ve yalnızca endüstriyel süreçlerde kullanılan kimyasallar için değil, gündelik yaşamımızda da örneğin temizlik ürünlerinde, boyalarda, kıyafet, mobilya ve elektrikli aletler gibi eşyalar için de geçerlilik taşıyor.
Tüzük, özellikle kimyasalların sağlık ve çevreye karşı oluşturabileceği riskleri yönetebilmek üzere özellikle sanayiye önemli sorumluluklar yüklüyor. Yeni mevzuata göre, şirketlerin ticari kullanıma girmeden önce bir kimyasalın güvenli olduğunu göstermeyi zorunlu kılıyor.
Bu durum, REACH`in yürürlüğe girmesinden önceki durumun tam tersini oluşturuyor. Daha önceki uygulamaya göre yetkililerin bir kimyasalın zararlı olduğunu söz konusu kimyasal sınırlandırılmadan veya piyasadan kaldırılmadan önce kanıtlamaları gerekmekteydi.
1 ARALIK 2008`E KADAR TEYİT
• Yönetmelik, ihracatının önemli bir bölümünü AB`ye yapan Türkiye açısından, başta tekstil ürünleri olmak üzere birçok alanda, kimyasal kullanımında daha sağlıklı ve çevreci maddeleri kullanma zorunluğu getiriyor. Avrupa Komisyonu, birlik dışındaki ülkelerin üreticilerine, ithalatçılarıyla görüşerek kimyasallarının ön kaydının yapıldığını ya da 1 Aralık 2008`den önce yapılacağını teyit etmelerini tavsiye etti. Kayıt yaptıramayan bir ürünün ise AB sınırları içerisinde satışı yasak olacak. Ön kayıdı yapılmış kimyasalların tam anlamıyla kayıt altına alınması için son başvuru tarihleri de bu maddelerin tonajı ile tehlikeli olup almadığına göre değişmek üzere 2010 ve 2013 ile 2018 yıllarını kapsayacak.
RUHSATLANDIRMA
• REACH Yönetmeliği, belirli bir sınır üzerinde üretilen ya da ithal edilen kimyasalları ilişkin bilgilerin merkezi bir veri tabanı kapsamında merkezi Finlandiya`nın başkenti Hesinki`de bulunan Avrupa Kimyasallar Ajansı`na (ECHA) iletilmesini gerektiriyor. Üçüncü ülke üretcilerinin kayıtları ise AB merkezli ithalatçı ya da üretciler tarafından yapılabiliyor.
Daha sonra ise ruhsatlandırma işlemi yapılıyor. Ruhsatlandırma aşamasında çok yüksek riskli maddelerin üretilmesinden ya da AB`ye ithal edilmeden önce özellikle insan sağlığı ve çevreye karşı kabul edilemez tehdit oluşturduğunun belirlenmesi durumuda ise kademe kademe başka maddelerle değiştirilmesi sağlanacak. AB`ye ihracat yapanların, ECHA`nın internet sitesi olan http://echa.europa.eu`dan tüm bilgelere ulaşabileceği açıklandı.


KAYNAK: 2008-09-29 Taraf
Devamını okuyun...>>

19 Eylül 2008 Cuma

Batan Gemideki Kamyonlar Bor Yüklüydü

Bandırma`da batan Ro-Ro gemisindeki yükün yarıya yakınının ihraç edilmek üzere Ambarlı`ya gönderilen 40 kamyon bor olduğu öğrenildi. Yok olan bor`un maliyeti ise...40 KAMYON BOR SUYA GÖMÜLDÜ
Eti Maden İşletmeleri`ne bağlı Etibor`un, Bandırma ve Bigadiç`teki işletmelerinde ürettiği boru, batan `Hayat N` gemisiyle Çin`e ihraç etmek istediği belirtildi.
Denize gömülen 9 kamyon dolusu borun Bandırma`dan gerisinin ise Bigadiç`ten yüklendiği ifade edildi. Her biri 1 ton olan paketler halinde ihraç edilen borun, toplam 860 ton olduğu da kaydedildi. Denize gömülen borun toplam piyasa değeri ise tonu 400 dolardan 350 bin doları buluyor.
3 ŞİRKET BU HATTA
BOR, ağırlıklı olarak cam ve seramik sanayii, temizleme ve beyazlatma sanayi, yanmayı önleyici veya geciktirici ürünler, ilaç ve kimya sanayii, tarım, metalurji, arabalardaki hava yastıkları, atık temizleme işlemleri ile nükleer uygulamalarda kullanılıyor. Öte yandan batan geminin çalıştığı Bandırma-Ambarlı/Harem hattında halen 3 şirket faaliyet gösteriyor. Gemisi batan ve 2005 yılında faaliyete başlayan İstanbul Lines`ın, Marmara N isimli bir gemisi daha bulunuyor. Bu şirketin dışında merkezi Çanakkale`de bulunan Kale Grubu`nun 1, Tramola isimli bir diğer şirketin de 2 gemisi bu hatta faaliyet gösteriyor.

Devamını okuyun...>>

15 Eylül 2008 Pazartesi

Arsenik, Arıtma Cihazı Satışını Patlattı

Damacana suyun yaygınlaşmasıyla birlikte unutulmaya yüz tutan su arıtma cihazlarının satışı, İzmir`in suyunda arsenik oranının yüksek çıkmasıyla arttı. Damacana suya verdiği ücreti yüksek bulanlar arsenik korkusundan 400-600 avroluk arıtma cihazı alıyor.
İzmir`in şebeke suyunda arsenik değerlerinin yüksek çıkması, su arıtma cihazlarının satışını artırdı. Damacana suya verdiği parayı yüksek bulananlar arıtma cihazlarına yöneldi. Evlerde kullanılan cihazların fiyatı 400 YTL`den başlarken, iş yerleri için kurulan cihazlar 400-600 avro arasında değişiyor. Kordon Kimya Genel Müdürü Hasan Şeker, tezgah altı su arıtma cihazlarının arsenik dahil sudaki diğer zararlı kimyasalları ortalama yüzde 95 oranında temizlediğini belirtirken, `İzmir`in şebeke suyundaki arsenik, temizlenme bakımından o kadar yüksek bir oranda değil zaten, yani kolayca temizlenebilir. Bu cihazlarla arsenik alınıyor. İzmir`de arsenik oranının en fazla 12-13 mikrogram seviyelerinde olduğunu göz önününe alırsak, arıtma cihazlarıyla bu miktarın en fazla en fazla iki civarına ineceğini söyleyebiliriz` dedi. Arıtma cihazlarının fiyatlarının nerede hangi miktarlarda kullanılacağına göre değiştiğini dile getiren Şeker, günde 10 damacana su arıtan cihazların 400 YTL`den başladığını, 800 YTL`ye kadar çıktığını ifade etti. Arıtılan suyun hem yemek, çay yapımında hem de içme amaçlı iç rahatlığıyla kullanılabildiğini belirten Şeker, küçük işletmeler için günde bir iki ton su veren cihazların bulunduğunu, bunların fiyatının da 400-600 avro arasında değiştiğini aktardı. Şeker, damacana suya harcadığı paranın yüksek olduğunu düşünenlerin arıtma cihazlarını tercih etmeye başladığını vurgulayarak, şöyle devam etti: `Bunlar, sudaki arsenik gündeme gelmeden önce de kullanılıyordu, ama arsenik insanları etkiledi tabii. İnsanlar içmenin dışında yemeklerde de musluk suyunu kullanmamaya başladığından, dışarıdan damacana almaya kalktığında pahalıya mal olduğunu düşünüyor. Lokantalara özellikle damacana pahalıya geliyor. Arıtma cihazlarını daha çok tercih etmeye başladılar.` Şeker, son dönemde arıtma cihazı satışlarının 3 kat arttığını dile getirdi. BMB Su Arıtma Ofis Müdürü Özge Bilici de arıtma cihazlarının sudaki arseniği yüzde 99 oranında arıtabildiğini belirterek, `Sudaki arsenik oranlarının gündeme gelmesiyle satışlarımız en az yüzde 30 oranında arttı` dedi.
ARSENİK STANDARDI BOZDU
• Baysal Arıtma Mühendislik şirketinin sahibi Osman Baysal ise piyasada 250-300 YTL`ye satılan cihazların da bulunduğunu ancak ama onların kalitesinin, suyu ne kadar temizlediğinin tartışmalı olduğunu söyledi. Bu tip cihazları alırken önceliğin fiyata değil, kimyasalları temizleme özelliğine dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Baysal, cihazların üzerlerinde bulunan kalite ve denetim belgelerine dikkat edilmesi gerektiğine işaret etti. İzmir şebeke suyunun standartlarını bildiklerini, o standartlara göre olan cihazların belirli olduğunu aktaran Baysal, `Son dönemde arseniğin girmesiyle o standartlar da bozulmaya başladı. Öncelikle suyun karakterini inceleyip hangi cihaz uygunsa onu öneriyoruz` dedi.
KAYNAK: 2008-09-10 Taraf

Devamını okuyun...>>

Atık Su Deyip Geçmeyin

Atık su arıtma tesisleri, kuruldukları kentlerin kanalizasyon sularını temizlemekle kalmıyor, aynı zamanda kentin kimyasal karakteristiğini de ortaya çıkarıyor.
Tesislerde yapılan analizlerde, kanalizasyona aktarılan çok tehlikeli kimyasal maddeler tespit edilerek önlem alınıyor.
Malatya Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisi`nde görevli kimya mühendisi Ercan Karataş, `Bayramlarda, özel günlerde veya bir fabrika atığı olduğu zaman bunu hemen anlayabiliyoruz. Mesela yazın, suyumuzdaki organik kimyasal oksijen değeri düşüyor, çünkü yazın kentlerde tatil nedeniyle dışarıya göç oluyor. Ancak kışın daha fazla su kullanıldığı için kirlilik değerleri artıyor. Bayramlarda temizlikten dolayı fazla deterjan kullanıldığını burada rahatlıkla görebiliyoruz` dedi.
Malatya Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisi`nde görevli kimya mühendisi Meltem İnanç da, `Kimyasal değişiklikleri sadece analizlerle değil, bakarak da anlayabiliyoruz. Halı fabrikaları var, onlar kök boyası kullanıyor. Kullandıkları kök boyalarını işleri bittikten sonra kanalizasyona bırakıyorlar. Su arıtma tesisine gelince, kullanılan boya rengine göre suyun rengi değişiyor. Halı fabrikalarının kanalizasyona boyalarını bıraktığını bu şekilde anlayabiliyoruz` bilgisini verdi.
Şehrin suyuna kimyasal bir saldırı olduğunda bunu rahatlıkla algılayabileceklerini belirten İnanç, `Burada yapılması gereken tüm deneyleri yapıyoruz. Gelen suyun bütün incelemesini yapıyoruz. Böylelikle günlük olarak hangi kimyasalların kullanıldığını, kanalizasyona neyin boşaltıldığını veya kanalizasyon suyunda hangi maddelerin olduğunu araştırıyoruz` dedi. İnanç, bayramlarda arıtma tesisinde evlerde temizlik nedeniyle kullanılan deterjanlardan dolayı hoş bir kokunun olduğunu sözlerine ekledi.
Malatya Belediyesi Arıtma Tesisi Müdürü Oktay Özelçi ise, `Şehrin atık suyu, arıtma tesisine geldikten sonra, özellikle kimyasalla ilgili, kimyasal oksijenle ilgili değişkenlik söz konusu ise Malatya Belediyesi`ne bağlı Çevre Müdürlüğü`ne ve MASKİ`ye bağlı Çevre Kontrol Birimi`ne mutlaka uyarılar gidiyor. Ona göre şehirde, gece de olsa gündüz de olsa bir hareket başlıyor. Mutlaka denetimlerimizi sürdürüyoruz` şeklinde bilgi verdi.
Özelçi, `Kimyasal madde veren bir fabrika, bizden izinsiz bir maddeyi atık suyumuza verebilir. Değerleri üst sınırda olan bir boya olabilir bu. Biz bunu anında burada görebiliyoruz. Bizim giriş değerlerimizin üzerinde bir değerse mutlaka müdahalede bulunuyoruz. Şu anda lokanta ve petrol ofislerinin hepsi denetleniyor. Hepsine çok küçük çaplı arıtmalar yerleştiriliyor. Özellikle büyük lokantalarda yağ tutucu makineler veya cihazlar yerleştirme yoluna gidiliyor` dedi.
KAYNAK: 2008-09-12 www.malatyaguncel.com

Devamını okuyun...>>

4 Eylül 2008 Perşembe

Atık Yağlar Vatandaşın Midesine Yakıt Oldu

Biyodizele çevrilmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı`nın izni ile toplanan atık yağlarda `kayıtdışı vurgun` iddiası ortaya atıldı. Bu süreçte insan hayatıyla nasıl oynandı?

Haber:Özgüç Kozan

Biyodizele çevrilmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı`nın izni ile toplanan atık yağlarda `kayıtdışı vurgun` iddiası ortaya atıldı. İnsan ve çevre sağlığı için büyük tehdit oluşturan 40 bin ton atık yağın, kayıtdışı çalışan firmalar tarafından damıtılarak piyasaya `yemeklik yağ` olarak sürüldüğü iddia edildi.

Biyodizele çevrilmesi amacıyla ücretsiz toplanmaya başlanan bazı atık yağlar için Çevre ve Orman Bakanlığı`ndan lisans alan şirket sayısı 8 iken, sektördeki kayıtdışı firmaların sayısı ise sadece İstanbul`da 19`a ulaştı. 2007`de toplanan 2 bin 860 ton atık yağın yalnızca yüzde 10`u biyodizele çevrilebilirken, 40 bin tonluk atık yağın kayıtdışı firmalar tarafından yeniden damıtıldığı ve piyasaya `yemeklik yağ` diye satıldığı öne sürüldü. Topladıkları yağları biyodizele dönüştüp satmak için yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırım yapan kayıtlı şirketler ise, hem kayıtdışı firmalar hem de biyodizele yapılan zamlarla zor durumda kaldı.

Aşçılardan satın alıyorlar

Albiyobir Başkanı Tamer Afacan, resmi kayıtlarda görünen atık yağ toplama miktarının 15 katından fazla kayıtdışı yağ toplandığını belirterek, `Sorun bu şirketlerin sadece lisanssız olmaları değil. Bu şirketler topladıkları yağı damıtarak tekrar piyasaya sunuyor. İyi niyetli bir girişim büyük bir tehlikeyle karşı karşıya` diye konuştu. Afacan, birçok otelin mutfak artıklarını sözleşmeyle aşçıbaşlarına devrettiğini ve yasaya göre ücret ödenmeden alınması gereken atık yağların lisanssız şirketler tarafından aşçılara ücret ödenerek alındığını iddia etti. Afacan, lisanssız şirketlerin topladıkları yağları önce damıtarak, ardından içine insan sağlığı için çok tehlikeli olan magnezol kimyasalını koyarak yağın rengini açtıklarını kaydetti. Afacan, kaçak toplayıcıların en büyük müşterilerinin ise catering firmaları olduğuna dikkat çekti. Afacan, `3 öğün yemek için 1.4 YTL`ye anlaşan catering firmaları var, mecburen yağın da en kötüsünü kullanıyorlar. Kaçak toplayıcı atık yağın litresini 1 YTL`den aşçıdan alıyor, catering firmasına litresini 3 YTL`ye satıyor` dedi. Damıtılmış atık yağların kimi zaman zeytinyağlarının içine de karıştırıldığını anlatan Afacan, `Devletin sadece yasa çıkarmakla yetinerek denetimi sağlamazsa, `kaş yapayım derken göz çıkarmış` olacak. Halkın sağlığı tehlikeye atılıyor` diye konuştu.

100 bin tona çıkacak

Sektörün lisanslı firmalarından Kolza Biyodizel yetkilisi Göktan Gürcü ise, hesaplamalarına göre 2007 yılında 40 bin ton atık yağın piyasaya sunulduğunu ve önlemler alınmazsa 2008`de piyasada 100 bin tona yakın atık yağdan devşirilmiş yağın satılacağını ifade etti. Lisanslı firmaların sektöre 200 milyon dolarlık yatırım yaptığını anlatan Gürcü, biyodizele yapılan zamlardan sonra müşteri bulmakta zorlanan sektörün kayıtdışı nedeniyle daha da zorlandığını vurguladı.

Atık yağların renginin siyaha yakın olduğunun ve kanserojen polar maddeler içerdiğinin altını çizen Gürcü, `Birçok izinsiz şirket bu yağları toplayıp sadece damıtarak ve kanserojen kimyasallarla rengini açarak, yüzde 10 oranında da temiz yağ ile karıştırarak piyasaya sunuyor` şeklinde konuştu. Gürcü, çoğu lokanta ve otellerden toplanan bu yağların dağıtımının aşçıların elinde olduğunu, aşçıların da bu yağları 40 kuruşa izinsiz şirketlere sattıklarını kaydederek, `Ciddi yaptırımlar olmadığı sürece kaçak toplayıcılar niye vazgeçsin ki, yağı 40 kuruşa toplayıp maliyeti olmadan 3 YTL`ye satıyorlar. Parayla yağ satmanın yasaklanması ve atık yağlarını lisanslı şirketlere vermeyen kurumların cezalandırılması gerekiyor` dedi.

Biyodizel fiyatlarının ve ÖTV oranlarının yüksek olması nedeniyle lisanslı firmaların da kaçak yollara başvurduğuna dikkat çeken Palmiye Biyoenerji Genel Müdürü Salih Kayar, `75 yıldır çöpe döktüğümüz şeyi biz değerlendiriyoruz, bu işin hamallığını yapıyoruz. Ama teşvik bir kenara, kaçak toplayıcılar işimizi elimizden alıyor` diye konuştu. Mazotun 1.5 YTL olduğu koşullarda 3 YTL`ye biyodizel satmanın imkansız olduğunu anlatan Kayar, ürettikleri biyodizeli pahalılığından ötürü petrol şirketlerinin de almadığını dile getirdi.

Ezici Yağ Sanayi`nin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici ise, izinsiz çalışan firmaların aşçılarla anlaşarak geceleri veya sabaha karşı toplama yaptıklarını belirtti. `Sadece İstanbul`da bu işi yapan 19 lisanssız firma var` diyen Ezici, emniyet kuvvetlerinin bu firmalara dönem dönem baskın yaptığını ancak firmaların paravan şirketlerle yüksek para cezalarından kurtulduklarını açıkladı.

Çevre Bakanlığı`ndan lisans alan geri kazanım (biyodizel işleme) tesisleri

- Ay Biyodizel İşleme

- Bestaş Biyodizel

- Çevresel Kimya

- Eko Biyodizel

- Ezici Yağ Sanayi

- Kolza Biyodizel

- Paksoy Biyodizel

- Tayaş Tosya Alternatif Yakıtlar

Tam anlamıyla cinayet

Konuyla ilgili araştırma yapan İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Kenan Demirkol, kızartmada kullanılan yeni bitkisel yağlarda bile kişilerde inme ve kalp krizine sebep olan transyağ asidinin bulunduğunu, geçtiğimiz yıl Amerika`da bu yağlarla kızartma yapmanın yasaklandığını söyledi. Demirkol, `Transyağ asitlerinin vücuttan atılması çok zordur. Damarlara yapışır ve direk tıkanıklık yaratır. Hele hele bu yağları ikinci, üçüncü defa kızartarak kullanmak tam anlamıyla bir cinayettir. Toplanarak tekrar satılan bu yağlar çağımızın baş belası hastalıkları olan şeker, kalp ve damar hastalıklarının sebebidir.

Büyük yemek şirketleri lisanslı firmalara veriyor

İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği Başkanı Basri Kalaycıoğlu, yasa çıkmadan önce de büyük şirketlerin atık yağlarını kanalizasyona atmadıklarını yine aşçılar vasıtasıyla toplayıcılara verdiklerini ifade etti. Mutfak atıklarının aşçıların elinde olduğunu belirten Kalaycıoğlu, yasayla birlikte dernek olarak lisanslı toplama firmalarıyla anlaşarak üyelerini buralara yönlendirdiklerini belirtti. Kalaycıoğlu, `Eskiden aşçılarımız yağları satardı, onlara küçük bir ek gelir olurdu. Ancak 3 yıldır ciddi yemek sanayicileri atık yağlarını düzenli olarak toplatıyor. Kayıtdışı toplama da genelde merdiven altında oluyor. Türkiye`nin bu yasaya alışması zaman alacak` diye konuştu.

Türkiye`nin yıllık bitkisel yağ tüketimi (ton)

Likit 950 bin

Margarin 550 bin

Sanayi (yem, sabun vb.) 200 bin

Toplam 1 milyon 700 bin

Zeytinyağı 60 bin

Kaynak: Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği

Yıllara göre toplanan atık yağ miktarı (ton)

2006 1.700

2007 2.860

2008 (Hedef) 10.000


KAYNAK:

Referans

2008-09-03 www.ekoyol.com


Devamını okuyun...>>

28 Ağustos 2008 Perşembe

Başka Yerde Teşvik Bizde ÖTV

Akdeniz Üniversitesi(AÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Numan Hoda, dünyada tüm ülkelerde biyodizele teşvik uygulandığını, buna karşın Türkiye`de biyodizelden ÖTV alındığını söyledi.
Hoda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, biyodizelin, fosil yakıta karşı alternatif olması nedeniyle stratejik bir ürün olduğunu belirtti. Ülkede petrol sıkıntısı yaşanması halinde biyodizelin alternatif olarak kullanılabileceğini kaydeden Hoda, biyodizelin, ülkelerin dışa bağımlılığını azalttığına dikkati çekti.
Avrupa`da bazı ülkelerde biyodizele yönelik vergi indirimi olduğunu, bazı ülkelerde de üreticilerin teşvik aldığını ifade eden Hoda, ``Biyodizele tüm dünyada teşvik uygulanırken, Türkiye`de ÖTV uygulanıyor. Bu da dünyada bir ilktir. ÖTV ile birlikte biyodizelin fiyatı benzinin fiyatını geçiyor`` dedi.
Yrd. Doç. Dr. Hoda, biyodizelin Türkiye için uzun vadede kazançlı bir yakıt türü olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
``Biyodizel yatırımında geri dönüşüm uzun zaman alıyor. Dizelin rafineri çıkış fiyatı 60 YKr civarında ama satış fiyatı 3 YTL`ye yakın. Dolayısıyla 2-3 katı vergi bindirilerek satılıyor. Bu vergiden hükümet para alıyor. Bu parayı da gerekli yerlere aktarıyor. Biyodizele izin verdiği zaman bu kazancından vazgeçmek zorunda kalacak, yani geliri azalacak. Bu yüzden hükümet biyodizele izin vermek istemiyor. Biyodizele de bu yüzden ÖTV konuldu. Halbuki biyodizelin üretilmesi için tohum lazım. Tohum da tarımın gelişmesine yardımcı olacak. Burada çiftçi kazanacak, orada çalışan işçiler kazanacak. Biyodizel fabrikaları kurulduğu zaman fabrikada çalışan işçi kazanacak. İstihdam yaratılacak. İstihdam edilen işçilerden hükümet vergi alacak. Yani hükümet kısa vadede kaybedecek, ama uzun vadede kazanacak.``
-``ATIK YAĞLAR KULLANILIYOR``-
Biyodizelin hayvansal ve bitkisel yağlar ile atık yağlardan üretildiğini anlatan Hoda, Antalya`daki turistik tesislerde açığa çıkan atık sağların da bir potansiyel olduğunu vurguladı.
Son çıkan yönerge ile tesislerin atık yağlarını kanalizasyona bırakmalarının önlenmeye çalışıldığını belirten Hoda, atık yağların kanalizasyonda bakteri üremesine neden olduğunu savundu. Hoda, şöyle devam etti:
``Yönerge ile atık yağları kanalizasyona salamayan tesisler, bu yağı yeni kurulan biyodizel şirketlerine vermeye başladılar. Biyodizel üreten şirketler, restoran ve turistik tesislerden atık yağ toplayıp yakıt üretiyorlar ancak Türkiye`de ne yazık ki bir biyodizel politikası yok. Bu politikanın oluşturulmamaya çalışıldığını düşünüyorum. Bunun sebebi de petrol devlerinin kendi paylarından vazgeçmek istememeleri.``
-GIDA FİYATLARINDAKİ ARTIŞ-
Numan Hoda, gıda ürünlerindeki fiyat artışının, biyodizelden kaynaklandığı yönündeki görüşe de katılmadığını kaydetti.
Son aylarda dünyadaki tüm gıda fiyatlarının arttığını belirten Hoda, ``Gıda fiyatlarının artması, küresel ısınma nedeniyle üretimin az olmasından kaynaklanıyor`` dedi.
Büyük petrol şirketlerinin bu şekilde bir spekülasyon yarattığını öne süren Numan Hoda, ``Petrol şirketlerinin sattığı ürünler küresel ısınmaya neden oluyor. Küresel ısınmadan dolayı verim düşüyor. Verim düşünce de gıda fiyatları artıyor`` diye konuştu.
Numan Hoda, biyodizelin normal dizele göre doğaya yüzde 30 daha az zarar verdiğine de dikkati çekti. Biyodizelin içinde kükürt olmadığını anlatan Hoda, otel veya büyük restoranlardaki atık yağların kanalizasyona verilmek yerine biyodizele dönüştürülmüş olmasının da çevrenin korunmasına büyük katkı sağladığını sözlerine ekledi. (AA)
KAYNAK: 2008-08-28 http://www.ekoyol.com/

Devamını okuyun...>>

Sağlık Bakanlığı, Asbestli Köyleri Tesbit Edecek

ANKARA(CİHAN)

Sağlık Bakanlığı, 35 bin 322 köyün mevcut durumlarının tespit edilmesi ve sorunlarının giderilmesi adına proje geliştirmek amacıyla incelemelere başladı. İncelemeler sonucu, bölgede kanser yapıcı asbest maddesi bulunup bulunmadığı gibi verilere de ulaşılacak.
Sağlık Bakanlığı, çevre ve toplum sağlığı için gerekli koşulların, kentsel alanların yanında köylerde de oluşmasının sağlanması amacıyla Türkiye genelindeki 35 bin 322 köyde inceleme başlattı.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seraceddin Çom, CİHAN`a yaptığı açıklamada; Sağlıklı Köyler Projesi ile doktor, sağlık personeli, ebe, çevre sağlığı uzmanı, kimya- gıda mühendisi, biyologdan oluşan ekiplerin köylere tek tek giderek, incelemeler yaptığını aktardı.
Proje ile köylerin mevcut durumlarının tespit edilerek, saptanan sorunlar hakkında politika geliştirilmesinin amaçlandığını belirten Çom, bu kapsamda; köylerin içme ve kullanım sularının durumu, mezarlıklarının durumu, atık suların izolasyonu, çöplük ve gübrelik durumu, yer üstü sularının durumu, tarımda kullanılan gübre ve ilaç durumu, köy halkının sağlığı, ilköğretim okullarının durumu, sağlık kuruluşlarının durumu, köyün kuruluş yeri, köy yakınında iyonize olmayan radyasyon durumu gibi verilerin toplanarak, analizler yapılacağını belirtti.
Çom, `İncelemeler sonucunda nokta atışı yapılarak, köyde asbest varmı ya da kansere yol açan bazı olumsuzluklar mevcut mu gibi bilgiler de toplanmış olacak` dedi.
Bugüne kadar yaklaşık 2 bin 800 köy üzerinde incelemelerin bitirildiğini dile getiren Çom, Sağlıklı Köyler Projesi`nin sona ermesi ile birlikte; aynı mantıkla sağlıklı ilçeler projesi başlatılacağını kaydetti.
MESKENLERDE BOYA OLARAK YÖRESEL TOPRAK KULLANILIP KULLANILMADIĞI SORULACAK
Çom`un verdiği bilgiye göre, ekiplerin geçen ay başlayan köy ziyaretlerinin 2009 Temmuz ayında sona ermesi planlanıyor. Ziyaretler esnasında, köy halkına çevre ve halk sağlığı ile ilgili eğitimler de veriliyor.
Ziyaretler sırasında, köylerin mevcut durumunu sorgulamak üzere Köy Ziyaretleri ve Değerlendirme Formu dolduruluyor. Söz konusu formda, köydeki meskenlerin genel yapısı, meskende badana ve boya olarak yöresel toprak kullanılıp kullanılmadığı, analiz yapılarak toprakta asbest olduğu tespit edilip edilmediği, mezarlıkların yer altı su kaynaklarına mesafesi gibi bilgilerin doldurulması isteniyor. (CİHAN)
KAYNAK: 2008-08-28 CİHAN

Devamını okuyun...>>

27 Ağustos 2008 Çarşamba

8. Ulusal Kimya Kongresi Başladı

İnönü Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi`de başlayan . 8. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi`nin açılışına İnönü Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Turgay Seçkin, Belediye başkan yardımcısı Yusuf İzzettin Cengiz, fakülte dekanları, Türkiye Kimya Mühendisleri Odası Ankara şube Başkanı Müjdat Aydın, 8. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kadim Ceylan ile 30 ayrı üniversiteden öğretim üyeleri katıldılar.
8. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kadim Ceylan, kongreye 30 farklı üniversiteden katılımın olduğunu belirterek, kongreye çeşitli araştırma kurumlarından 360 adet bildiri önerisi sunulduğunu belirtti. Prof. Dr. Ceylan, kongrenin 4 günlük bir çalışma sonrasında tamamlanacağını aktararak, `Kongremizin amaçlarından biride ortak projeler geliştirmek suretiyle bireylerin bağımsız çalışmalarını birleştirip, kapsamlı araştırmalara dönüştürmek ve ülkemizde özelikle kimya mühendisliği alanında, ilerleme ve gelişmeleri özendirerek bilim ve teknolojinin gelişmesine katkı da bulunmaktır` dedi.
İnönü Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Turgay Seçkin ise, `Kimya ve kimya mühendisliği dolayısı ile kimya sektörü aynı zamanda ülkelerin kalkınmasında önce bir sektör rolü oynamaktadır. Kimya endüstrisi gelişmemiş olan bir ülkenin başka alanlarda da gelişmesi pek olası değildir. Yeni yüzyılda yaşanılan gelişmelere ve değişimlere paralel olarak kimya alanında yetiştirilecek nitelikli elemanlara gereksinim artarak devam etmektedir` diye konuştu. Prof. Dr. Seçkin şunları söyledi, `İnönü Üniversitesi olarak bilim misyonumuz, Cumhuriyetimizin 100. yılında Atatürk`ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda bilim ve teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebile, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir bilimsel topluluk yetiştirmek olarak belirlenmiştir.`
8. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi`nde, biyoteknoloji, çevre dostu teknolojiler, proses kontrol ve tasarımı, reaksiyon mühendisliği ve katalizörler, taşınım ve ayırma işlemleri, yeni malzemeler ve nano teknoloji, termodinamik ve enerji ile endüstride Ar-Ge konularının ele alınacağı kaydedildi

KAYNAK: Hakimiyet 2008-08-27 www.malatyaguncel.com
Devamını okuyun...>>

Sağlığı Tehdit Eden Maddeler

Kimya mühendisi Mennan Aysan Kuzanlı`nın hazırladığı `Nasıl Zehirleniyoruz, Nasıl Korunuruz` adlı kitapta, deodoranttan makyaj malzemesine, bebek bezinden bilgisayara kadar günlük yaşamda kullanılan birçok ürünün içerdiği bazı kimyasal maddelerin sağlığı tehdit edebileceği belirtildi.
Dharma Yayınlarından okurla buluşan kitaba göre, dünya genelinde yılda insan yapımı 85 bin değişik cins sentetik madde üretiliyor ve her yıl 1000 adetin üstünde yeni sentetik madde buna ilave ediliyor.
Kaynak taraması ve araştırmalardan da yararlanılan kitapta, kimyasal ürünlerin yiyecek ve içeceklerin yanında depolanmaması, kullanılmadan önce etiketinin mutlaka ayrıntılı biçimde okunması, hamilelerin toksik maddelerle mümkünse temas etmemesi ve ürünlerin kendi ambalajlarında saklanması uyarılarında bulunuluyor.
Kitapta ayrıca, kimyasal içerikli maddeler yerine hemen her evde bulunabilecek sirke, limon suyu, soda, çamaşır sodası, sıvı sabun gibi malzemelerin kullanılması da öneriliyor. Kitaba göre, günlük hayatta kullanılan ürünler ve içerdikleri kimyasal maddeler de şöyle:
-Fırın temizleme maddeleri:
Kimi malzemeler, kostik ve amonyak içerdiğinden, özellikle sprey şeklinde olanların havada zerrecikler oluşturduğu için cilde, göz ve akciğerlere zarar verebiliyor.
Kullanımları sırasında iyi bir havalandırma sağlanması, cilt temasını önlemek için de lastik eldiven kullanılması öneriliyor.
-Mobilya ve yer cilaları:
Bu ürünlerin bazılarının içeriğinde bulunan ve kanserojen bir madde olan fenol, ciltle temas ettiğinde de soyulma, kabarıklık, yanma ve sivilceler oluşmasına yol açıyor.
-Evye ve tuvalet açıcıları:
`Kostik` isimli madde, astım hastalarında astım krizlerini tetikleyebiliyor. Ayrıca, kostiğin cilt ile temasında da anında cilt sorunları yaşanabiliyor.
-Bulaşık yıkama sıvıları:
Renklendirilmiş olanlar kurşun veya kanserojen etki yaratabilecek maddeler içerebildiğinden, bunların renksiz olanlarının seçilmesi tavsiye ediliyor.
-Bulaşık makinesi deterjanı:
Su ile temas ettiğinde aktive olarak toksik klor gazı çıkarabileceğinden bu gazların mutfakta yoğunlaşması halinde baş ağrısı, yorgunluk ve göz yanması meydana geliyor.
Bilgisayardaki Risk
-Bilgisayarlar: Bilgisayar önünde uzun süre oturanlarda gözlerde tahriş, çift görüş, asabiyet, stres, baş, boyun ve bel ağrıları sorunları ortaya çıkabiliyor.
Diğer taraftan, elektromanyetik frekans yanında yüksek voltaj nedeniyle oluşan statik elektriğin ortamda pozitif yüklü iyonların yoğunlaşmasına sebep olduğu ve bunun sonucunda da yorgunluk, asabiyet, metabolik rahatsızlıklar, baş ağrısı, yüz kızarıklığı ve çeşitli göz sorunlarına yol açabiliyor.
-Ev bitkileri:
Özellikle çocuklu evlerde kimi bitkilerin odaya konulmasına dikkat etmek gerekiyor. Açelya, çiğdem, ortanca, ökseotu, çan çiçeği, zakkum gibi bitkiler yenildiğinde zehirlenme yapabiliyor.
Ayrıca ontoryum ve yonca gibi bitkiler de cilt, ağız ve deride tahrişe neden olabilirken, nergis zambağı, düğün çiçeği, siklamen, karanfil, sardunya, nergis, papatya, benjamin, lale soğanı, iris gibi bitkiler de ciltle temas halinde kaşıntı, yenildiğinde kusma ve mide krampına sebebiyet verebiliyor.
Şampuan
-Sentetik deterjan nedeniyle saç derisinde doğal yağ kaybı ve göz yanması olabiliyor. Ayrıca, duş sırasında suyun fazla sıcak olması da saç derisinin emme niteliğini artırarak kimyasalların daha fazla absorbe olmasına sebep oluyor.
-Deodorant ve ter önleyiciler:
Deodorant ve ter önleyicilerin içindeki kimi maddeler, koltuk altı keseciklerinde iltihap ve deri tahrişine neden oluyor.
-Talk pudrası:
Bu malzemelerin kanserojen nitelikteki `asbest lifleri` içermemesine ve alınırken bu hususa dikkat edilmesi gerekiyor.
-Allık:
`BHA ve formaldeheti, DC Red33, FDC Yellow 5 ile FDC Yellow 6` boya maddeleri içerenler kanserojen olabiliyor.
-Göz farı:
Kanserojen `BHA, TEA` içerenler ile tahriş edici `trienthanolamin ve quaternium 15` içeren ürünlerden sakınılması tavsiye ediliyor.
-Dudak boyası ve kalemi:
Dudak boyalarında bulunabilecek hint yağı, propyl gallate, glycerol diisostearat, ricinoleic ait, diisostearyl malate, yellow 11, pigment boyar maddaler ve amyldimethylamino benzoic asitin cilt tahrişine yol açabileceği, eosin boyaları, esanslar ve lanolinin de dudaklarda kurumaya neden olabileceği uyarısında bulunuluyor.
-Bebek bezleri:
Ağartılmış beyaz kağıt içeren bazı tek kullanımlık bezlerin `dioksin` içerikli olanları, bebeğin bağışıklık sisteminde ve karaciğerinde hasara neden olabiliyor.

KAYNAK: 2008-08-26 TRT
Devamını okuyun...>>

2008`in En İyi Yüz Bilim Adamı Arasında

Türk Doçent, İngiltere`de `En İyi 100 Bilim İnsanı` arasında gösterildi Mersin Üniversitesi(MEÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Arslan, İngiltere`nin Cambridge kentindeki The International Biographical Centre(IBC) tarafından `2008`in En İyi 100 Bilim İnsanı` arasında derecelendirildi. Bu derecelendirmeyle Doç. Dr. Arslan`ın `2008`in Lider Bilim İnsanı` ödülüne layık görüldüğü de belirtildi. Doç. Dr. Arslan`ın, Anorganik Kimya Araştırma Grubu`nda `Tiyoüre Bileşikleri` konusundaki çalışmaları sonucu ortaya koyduğu araştırma makaleleri nedeniyle ödül aldığı kaydedildi.

KAYNAK: Vatan 2008-08-22
Devamını okuyun...>>

TÜBİTAK`ın başına Prof. Dr. Yetiş atandı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu(TÜBİTAK) Başkanlığı`na Prof. Dr. Nükhet Yetiş`i atadı. Cumhurbaşkanlığı`ndan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül`ün, TÜBİTAK Başkanlığı`na, Bilim Kurulu`nun 13 Ağustos 2008 tarihli toplantısında seçilen adaylardan başbakanca önerilen Prof. Dr. Nüket Yetiş`i atadığı bildirildi. Prof. Dr. Yetiş, 2004`ten bu yana başkanlık görevini vekaleten yürütüyordu. Yetiş, 1950 yılında Eskişehir`de doğdu. 1973`te Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdi. 1993`te profesör oldu. Yetiş, 1975-1980 yılları arasında TÜBİTAK Marmara Araştırm Enstitüsü`nde araştırmacı olarak görev yaptı. Prof. Dr. Nükhet Yetiş, 2000-2004 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı(MEB)-TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü`nün (TÜSSİDE) Müdürlüğü`nü üstlendi.

KAYNAK: 2008-08-20 Sabah
Devamını okuyun...>>

19 Ağustos 2008 Salı

Gıda Üreticileri Satışlarını Nano Teknolojiyle Ateşliyor

Gıda üreticileri nano-gıda ürünlerine yöneliyor. Yakında erimeyen çikolatalar ve ısınınca farklı lezzete bürünen pizzalar satışa çıkacak.
Yaklaşık bir yıldan beri başta petrol olmak üzere hammadde fiyatlarında yaşanan yükselme trendi son dönemlerde hız kesti. Ancak özellikle petrol fiyatlarının geçen yıla kıyasla hâlâ çok yüksel seviyede bulunması gıda üreticilerinin maliyetlerinin yüksek seviyelerde kalmasına neden oluyor. Şirketler bu sorunu aşmak için yeni stratejiler geliştiriyor. Satış hacimlerini düşürmeden kâr hedeflerini yakalamaya çalışan şirketler bu konuda nano teknoloji ağırlıklı yeni nano-gıda ürünlere ağırlık veriyor. Üretim aşamalarında geleneksel gıdalara kıyasla daha az gerçek hammaddenin kullanıldığı yeni nesil gıdaların aynı zamanda kişiselleştirilme özellikleri de var. Kimya sektöründen, otomotive kadar çok geniş bir alanda ilerleyen nano teknoloji daha şimdiden küresel olarak çalışan 4 bin şirket ve 1.1 trilyon dolarlık büyüklüğüyle dev bir sektöre dönüştü.

ŞEKİL DEĞİŞİYOR
Halen ABD ve Japonya`nın gıda pazarında kendine yer edinmeye çalışan nano-gıdanın toplam 200 şirket ve yıllık 2.6 milyar dolarlık cirosuyla henüz emekleme safhasında olduğu belirtiliyor. Nano-gıdaların en büyük avantajı ise ürünlerin içerisine yerleştirilen nano parçacıklarında saklı. Bu parçacıklar yardımıyla gıdaların sahip oldukları nitelikler kontrol edilebilir hale geliyor. Küçük birer kumanda kapsülü gibi çalışan bu parçacıklar üretici şirketler tarafından önce renk, lezzet veya kıvam özellikleriyle dolduruluyor ardından da ısı veya harekete duyarlı olarak programlanarak gıdaların içerisine yerleştiriliyor. Böylece tüketici nano-gıda teknolojisiyle üretilen gıdaların birçok özelliğini dilediği anda değiştirebiliyor. Özellikle ilk olarak ABD`de satışa sunulan ve türünün ilk örneklerinden biri olan nano-pizza büyük ilgi çekiyor. Ürünün en büyük özelliği ise ısıya göre lezzet ve kıvamının değişmesi. Pizza 100 derecede ısıtıldığında rengi kırmızı olurken lezzet bakımından da domatesi çağrıştırıyor. Ancak aynı pizza 200 derecede ısıtıldığında ise rengi yeşile dönüşüyor ve tadı da ıspanak lezzeti vermeye başlıyor.
TİTANYUMLU ÇİKOLATA
Bu alandaki en şaşırtıcı örneklerden biri ise şekerleme sanayisinden geldi. Bir çikolata üreticisi nano-gıda teknolojisi yardımıyla yeni tasarladığı ürününün kızgın güneş ışınlarının altında bile erimemesini sağladı. Çikolata 40 dereceye varan sıcaklıklarda bile erimiyor zira üzeri titanyum kaplı. Nano parçacıklarının içerisine doldurulan titandioksid maddesi kakao kreminin içerisine yerleştiriliyor. Isı artınca harekete geçen koruyucu tabaka çikolatanın erimesini engelliyor.
YAĞ DIŞARIDA KALACAK
Kızartma yağının içerisine yerleştirilen seramik yüklü nano parçacıklar ise sıcakla birlikte açığa çıkmak üzere programlanıyor. Isının yükselmesiyle birlikte harekete geçen seramik parçacıkları kızartılmak için yağın içerisine atılan gıdaların yüzeyine yapışıyor. Seramik parçacıklar gıdaların üzerinde koruyucu bir zar oluşturarak büyük miktarda yağın emilmesini engelliyor. Nano-gıdaların içerisinde en büyük süksenin ise nano-içecek tarafından yapılacağı tahmin ediliyor. Bu içeceklerin içerisine yerleştirilen renk ve lezzet parçacıkları da içeceğin hem renginin hem de tadının değişmesini sağlayacak. Örneğin bir bardağın içerisindeki sıvı, o bardağı kavrayan elin ısıyla birlikte renk değiştirecek. Bardak bırakıldığında renk eski haline geri dönecek. Bu özelliğin özellikle gençler arasında büyük ilgi uyandıracağı tahmin ediliyor.
Nano gıda nedir?
* Nano teknoloji ve nano parçacıklarının kullanımıyla geliştirilen gıdalara denir.
* Gıdalar üzerinde moleküler boyutta gerçekleştirilen değişim renk, kıvam ve form başta olmak üzere çokfarklı şekillerde kendini gösteriyor.
* Bu teknolojiyle geliştirilen çikolatalar istenilen seviyeye kadar sıcağadayanıklı hale getirilebiliyor.
* Dilimlenmiş patatesler kızartılmakiçin yağın içerisine atıldığında yalnızca belirlenen miktarda yağı bünyesine alıyor. Fazla miktarda yağ patate-sin içerisine işleyemiyor.
* Yiyeceklerin kıvamı ve rengi istenildiğinde ısı ve harekete göre değiş-tirilebiliyor.
Nano teknoloji nedir?
* 1 milimetrenin milyonda birine nanometre denir.
* Nano teknoloji ise maddelerin, milimetrenin milyonda biri olarak tabiredilen boyutuna kadar inerek yeni yapıve nitelikler oluşturmaya çalışan teknoloji dalıdır.
* Bu teknoloji başta bilgisayar, kimya,tekstil ve gıda olmak üzere farklı sektörlerde uygulamaya geçti.
* Nano teknolojiyle geliştirilen yeni nesil ürünlerin arasında üzerinde sudamlası ve toz zerresi tutunamayan boyalar, çizilmeyen camlar ve yıpranmayan tekstil malzemeleri gösterilebilir.
KAYNAK: 2008-08-18 Sabah

Devamını okuyun...>>

17 Ağustos 2008 Pazar

KİMYACILAR REKORA KOŞUYOR


Türkiye Kimyasal Madde İhracatı Geçen Yıla Oranla Yüzde 52.3 Arttı. Kimyacılar, Temmuz Ayı Sonunda İhracatlarını 8 Milyar 667 Milyon Dolara Ulaştırdı.

Türkiye kimyasal madde ihracatı geçen yıla oranla yüzde 52.3 arttı. Kimyacılar, Temmuz ayı sonunda ihracatlarını 8 milyar 667 milyon dolara ulaştırdı.
Mayıs ayında tarihinde ilk defa tekstil ihracatını geçerek en çok ihracat yapan sektörler sıralamasında üçüncülüğe yükselen İKMİB'in (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği) Başkanı Murat Akyüz, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "REACH Tüzüğü, REACH Global Services şirketinin kurulmasıyla Türk ihracatçısı için tehdit olmaktan çıktı. Sanayicimiz artık tamamen işine konsantre olabilir" dedi. Akyüz, 7 ayda gerçekleştirilen 8 milyar 667 milyon dolarlık ihracatın geçen yıla göre yüzde 52.3 oranında bir artışı ifade ettiğini açıkladı.

2007 yılında 1-30 Temmuz tarihleri arasında yaklaşık 892 milyon dolar ihracat yapan kimyacıların 2008'in aynı döneminde ihracatlarını yüzde 56,3 oranında artırarak 1 milyar 395 milyon 28 bin dolara ulaştırdıkları bildirildi. Geçen yılın aynı döneminde 5 milyar 700 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren kimyacılar, bu yıl aynı dönemde 8 milyar 667 milyon dolarlık ihracata imza attılar. Geçen yıla göre 7 aylık dönemde sağlanan ihracat artış oranının yüzde 52.3'e ulaştığı, bu son rakamlarla kimya sektörünün Türk ihracatındaki payının ise 10.9 olarak gerçekleştiği kaydedildi.
KAYNAK: (ANKA) (GA/NB/ZG) (Ankara Haber Ajansı) 15.08.2008 12:21

Devamını okuyun...>>

16 Ağustos 2008 Cumartesi

8. ULUSAL KİMYA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ

8. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi (UKMK-8) 26 Ağustos 2008 tarihinde Malatya İnönü Üniversitesi'nde başlayacak. 29 Ağustos günü bitecek olan konferansta Kimya Mühendisliği ile ilgili ulusal sorunlarımız ve çözüm önerierinin yer alacağı birçok konu ele alınacak. İşte kongre ve panel konuları.

UKMK-8 KONGRE KONULARI
Biyoteknoloji (BT)
Taşınım Olayları ve Ayırma işlemleri (TOA)
Çevre Dostu Teknolojiler (ÇDT)
Yeni Malzemeler ve Nano teknoloji (YMN)
Proses Kontrol ve Tasarımı (PKT)
Termodinamik ve Enerji (TE)
Reaksiyon Mühendisliği ve Katalizörler (RM)
Endüstride AR-GE (ARG)

UKMK-8, PANEL KONULARI ve KONUŞMACILAR

Panel -1: NÜKLEER ENERJİ VE GELECEĞİ (26.08.2008)
Koordinatör ve Oturum Başkan: Prof. Dr. Ahmet BAYÜLKEN.

Prof. Dr. Ahmet Bayülken(İTU)
Nükleer enerjinin Türkiye'deki tarihçesi ve bugüne kadar yapılanlar.

Prof. Dr. Meral Eral (Ege Üniversitesi)
Nükleer teknoloji uygulamaları, AR-Ge çalışmaları, Bakanlıklar ve TAEK'in görev ve katkıları.

Prof. Dr. Üner Çolak (Hacettepe Üniversitesi)
Enerji politikalarında nükleer enerjinin yeri, nükleer santralların ekonomisi.

Prof. Dr. İbrahim Uslu (Selçuk Üniversitesi)
Nükleer teknoloji seçenekleri, tipler ve teknolojik özellikler, yakıtlar ve kullanılmış yakıtlar.

Panel-2 : YENİ MALZEMELER VE NANO TEKNOLOJİLER (27.08.2008)
Koordinatör ve Oturum Başkan: Prof. Dr. Yuda YÜRÜM

Prof. Dr. Yuda Yürüm(Sabancı Üniversitesi)
Karbon nanofiber/karbon nanotüplerin üretimi ve kullanımı

Prof. Dr. Ayla Çalımlı (Ankara Üniversitesi)
Superkritik akıskanlarla nanomalzemelerin Sentezi

Prof. Dr. Erhan Pişkin (Hacettepe Üniversitesi)
Nanomedicine

Prof. Dr. E.Gulsum Devrim Balköse (IYTE)
Metal Sabunu Langmuir Blodgett filmlerinin hazırlanması,
karakterizasyonu ve nem ölçümünde kullanılması

Panel -3: ALTERNATİF ENERJİLER VE GELECEĞİN ENERJİ KAYNAKLARI (28.08.2008)
Koordinatör ve Oturum Başkan: Prof. Dr. Bekir Z. UYSAL

Prof. Dr. Bekir Z. Uysal(Gazi Üniversitesi)
Artan enerjiihtiyacı ve alternatif enerji

Prof. Dr. Erdoğan Alper (Hacettepe Ünivers.)
Innovativ jeotermal enerji

Hayrullah Dağıstan( MTA Enerji Dairesi Bşk)
Türkiye'deki jeotermal enerji potansiyeli ve uygulamaları

Prof. Dr. Selahattin Gültekin (DoğuşÜnivers.)
Yakıt pillerindeki gelişmeler ve gelecekteki uygulamalar

Doç. Dr. Mustafa Tırıs (TUBİTAK-MAM )
Ulaştırma sektöründe yeni enerji teknolojileri ve Türkiye’deki durum

Dinleyicilerin katkısıyla açık tartışma
Enerji Konusunda Öncelikli Ar-Ge Alanları

UKMK-8, DAVETLİ KONUŞMACILAR

26.08.2008
Prof. Dr. Selahattin Gültekin (DoğuşÜniversitesi)
Küresel Isınma ve İklim Değişiklikleri

26.08.2008
Orhan Yılmaz (ETİ MADEN Genel Müdürü)
Bor Üretiminin, Dünü, Bugünü ve Yarını

27.08.2008
Prof. Dr. İnci Eroğlu (ODTÜ)
Yenilenebilir hidrojen Üretimi ve Hid. Enerji Sistemi

27.08.2008
Prof. Dr. Yaman Arkul (Koç Üniversitesi)
Proses Kontrol ve Farklı Dünyalar

28.08.2008
Bülent Savaş (BRİSA Genel Müdürü)
Lastik ve Lastik Teknolojisindeki Gelişmeler

28.08.2008
Prof.Dr.Mark Keane (Heriot-Watt University )
Sustainable Chemical Production by Heterogeneous Catalysis

29.08.2008
Prof. Dr. Yuda Yürüm (Sabancı Üniversitesi)
Kömür Biyodesülfürizsayonunda Yeni Teknolojiler

Düzenleyen: İnönü Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ, Malatya

KAYNAK: http://web.inonu.edu.tr/~ukmk-8/
Devamını okuyun...>>

7 Ağustos 2008 Perşembe

RUS LUKOİL, AKPET'İ 500 MİLYON DOLARA ALDI

Rus Lukoil, Akpet'in Tamamını '500 Milyon Doların Üzerinde Bir Fiyata' Satın Aldı ve Türkiye'de Yatırıma Devam Edeceği Mesajını Verdi.

Rus Lukoil, Akpet’in tamamını ’500 milyon doların üzerinde bir fiyata’ satın aldı ve Türkiye’de yatırıma devam edeceği mesajını verdi. OAO Lukoil Başkanı Vagit Alekperov, Türkiye’nin bölgede petrol ve gaz sevkiyatında önemli konuma sahip olduğunu söyledi.

RUSYA’nın petrol şirketi OAO Lukoil, Aytemiz Petrol bünyesindeki petrol dağıtım şirketi Akpet’in tamamını 500 milyon doların biraz üzerinde bir fiyatla satın aldı. 1998’den beri Türkiye’de Lukoil Eurasia Petrol şirketiyle faaliyet gösteren Lukoil, bu anlaşmayla Türkiye’deki pazar payını yüzde 5’in üzerine çıkardı. Bir yıl önce Ciner Grubu’nun ortaklıktan çekildiği 700 istasyonlu Akpet, depolama sayısında Türkiye’de ikinci, pazar payında da altıncı sırada bulunuyor. Lukoil ise yıllık 100 milyon ton petrol ve 16 milyar metreküp doğalgaz üretim kapasitesiyle dünya enerji devleri arasında yer alıyor.

Pazar payımız artacak

Satın alma ile ilgili düzenlenen basın toplantısında konuşan Lukoil Başkanı Vagit Alekperov, Akpet’in yüzde 100’ünü, 500 milyon dolardan biraz fazla bir rakama aldıklarını açıkladı. Alekperov, Akpet’in satın alınmasıyla birlikte dünyada 10 bin benzin istasyonu sayısına ulaştıklarını belirterek, "Bugün yolun daha başındayız. Bu alımla Türkiye piyasasındaki pazar payımız yüzde 5’e çıkmış olacak. 10 yılda bu oranı yüzde 10’a çıkarmayı hedefliyoruz. Bunu gerçekleştirmek için herhangi bir engelimiz de yok" dedi.

Türkiye’nin konumu

Alekperov, Akpet ile yaptıkları işlemin, Türkiye’deki iş modellerine uygun olduğunu ve bir yıldır bu proje üzerinde çalıştıklarını aktardı. Soruları da yanıtlayan Alekperov, Türkiye’nin bölgede petrol ve gaz sevkiyatında çok önemli bir konuma sahip olduğunu vurgulayarak, "Türkiye topraklarında çok önemli enerji yatırımları yapılacağına inanıyorum" dedi. Alekperov, Türkiye’de evrimsel bir gelişme içine gireceklerine ve buradaki iş hacmini kademeli olarak artıracaklarına da işaret ederek, Lukoil markası altında yüksek kalitede maden yağı üzerinde çalışacaklarını ve Türkiye’deki çalışmalarını da genişleteceklerini kaydetti.

Tabela beş yıl sonra

Akpet istasyonlarının isminin kısa sürede değiştirilmesinin mümkün olmadığını dile getiren Alekperov, gelecekte Lukoil ile anlaşma yapan petrol istasyonlarının Lukoil adı altında faaliyet göstereceğini kaydetti. Lukoil Eurasia Petrol Genel Müdürü Fikret Aliyev de iş planı kapsamında satın alma işleminin tamamen sonuçlanmasının ardından mevcut istasyonların isimlerinin kademeli olarak değiştirileceğini ve 5 yılda Akpet logolarının Lukoil logolarıyla değişeceğini aktardı.

Akpet’in satışı sektörü canlandırır

AKPET Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Aytemiz de Lukoil’e hisse satışı görüşmeleri sürecine ’yüzde 50 ortaklıkla’ başladıklarını, daha sonra yüzde 51’lik satışın gündeme geldiğini, ardından bütün hisselerin satışını görüştüklerini anlattı. Aytemiz şöyle konuştu: "Rekabet Kurulu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) onayından sonra Lukoil’e devir gerçekleşecek. Akpet’in satışı sektöre canlılık getirecek. Bu satışla dağıtım sektöründen çekilmiş olacağız. Bayilik düzeyindeki işimiz devam edecek."

Bütün ürünler geliyor

LUKOİL Başkanı Alekperov, Lukoil’in Rusya, Romanya ve Ukrayna’da rafineri kapasitesi bulunduğunu da belirterek, tüketiciler için istikrarlı bir tedarik sistemi oluşturmak istediklerini ve tüm ürün gamını Türkiye’de piyasaya sunacaklarını ifade etti. Bu anlaşmayla, Lukoil’in iştiraki olan Lukoil Eurasia Petrol, 300 bin metreküp kapasiteli 8 petrol ürünleri terminali, 7 bin 650 metreküp toplam kapasiteli 5 LNG depolama tankı toplam 7 bin metreküp kapasiteli 3 jet yakıtı terminalini de satın almış oldu.

Lukoil’in, 2007 kárı 9.5 milyar dolar

RUS Lukoil, Türk petrol dağıtım şirketi Akpet’i satın alarak perakende alanında Finlandiya’dan, Türkiye’ye kadar yayılmış oldu. Hisseleri Londra ve Moskova borsalarında işlem gören Lukoil’in yıllık 100 milyon ton petrol ve 16 milyar metreküp doğalgaz üretim kapasitesi bulunuyor. Şirketin 2007 yılı kárı 9.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. 8 rafineri işleten Lukoil, Türkiye’de Lukoil Eurasia Petrol şirketiyle 1998’den beri faaliyet gösteriyor. Lukoil’un şirket ağı Rusya’nın 40 bölgesini ve dünya çapında Türkiye, Hollanda, İngiltere, Macaristan, ABD, Singapur, Avusturya, Azerbaycan, Gürcistan dahil olmak üzere 24 ülkeyi kapsıyor. Lukoil’in satın alma öncesinde Türkiye’de 53 adet akaryakıt istasyonu bulunuyordu, 16 istasyon da inşaat aşamasındaydı.
KAYNAK : www.haberler.com 29.07.2008 02:17

Devamını okuyun...>>

5 Ağustos 2008 Salı

Biyoetanol Üretiminde Yeni Yöntem

Evdeki artıkları biyoyakıta dönüştüren teknoloji geliştirildi.

Sürekli artan enerji fiyatları alternatif yakıt arayışlarını hızlandırdı.

Son olarak Amerikalı bir firma, evde toplanan atıkları yakıta dönüştürmenin yolunu geliştirdi.

Petrol ve kömür gibi fosil yakıtlara alternatif biyoyakıtlardan biri de biyoetanol. Ancak biyoyakıt üretiminin gıda üretimini baltalaması üzerine Amerikalı bir firma alışılagelenden farklı bir yolla biyoetanol elde etmek için kolları sıvadı.

Dünyadaki üçüncü büyük kimya şirketi olan firma, evdeki atıkları biyoyakıta dönüştürmeyi sağlayacak teknoloji geliştirdi. Süreç, atıkların yüksek derecede ısıtılmasıyla başlıyor. Isıtma sonucunda gaz elde ediliyor.

Söz konusu gaz ise etanol üreten bakterileri besliyor. Bu yolla elde edilen etanol, daha sonra arıtılarak araçlarda kullanılabilen yakıta dönüştürülüyor.

Firma uzmanları, hemen her tür atığın etanol üretiminde kullanılabileceğine dikkat çekiyor.

Firma 2011 yılı başında ticari üretime başlamayı planlıyor.


KAYNAK: 2008-07-29 TRT


Devamını okuyun...>>

15 Temmuz 2008 Salı

Tekstilde Devrim Niteliğinde Kumaş


Çin rekabğeti karşısında Ar-Ge ve tasarım farkı kozunu kullanan Türk tekstilcileri, sektörde devrim niteliğinde gelişmeleri hayata geçiriyor.


Söke`de faaliyetlerini sürdürmekte olan Söktaş, kumaşların koku tutmasını engelleyen, Purista markalı antimikrobiyel apreyi gömleklik kumaşa uygulama lisansını aldı.
Söktaş`tan yapılan yazılı açıklamaya göre, dünyaca ünlü firmalara gömleklik kumaş üreticisi konumundaki fabrikanın, tekstil ve deri çözümleri üreten uluslararası kimya şirketi BASF ile imzaladığı ortaklık anlaşmasıyla, kumaşların koku tutmasını engelleyen Purista markalı antimikrobiyel apreyi gömleklik kumaşa uygulama lisansını aldığı belirtildi.
Purista lisansıyla gömleklik kumaş üreten ``ilk`` Türk markası unvanını kazanan Söktaş`ın dünya markalarına sattığı yüzde yüz pamuklu kumaşların, gördükleri antimikrobiyel apre işlemi sayesinde koku yayan bakterilere karşı korunacakları belirtilen açıklamada, lisans anlaşması kapsamında, Söktaş, BASF`tan uygulama, inavasyon, ortak ürün geliştirme, tanıtım ve pazarlama desteği alacağı da kaydedildi. www.ekonews.com
KAYNAK: 2008-07-14 www.ekonews.com

Devamını okuyun...>>

PETKİM`in Kapasitesi İki Kat Artacak



PETKİM'in yeni yönetimi kurumun kapasitesini iki katına çıkarıp yeni petro kimya ürünlerinin üretimi için en az 2 milyar dolar, rafineriler için de en az 3 milyar dolarlık yatırım yapacak.


İZMİR- Petrokimya AŞ'nin (PETKİM) yüzde 51'lik kamu hissesinin blok satışına ilişkin özelleştirme ihalesini kazanan Socar-Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu'nun (OGG) oluşturduğu yeni Yönetim Kurulu Başkanı Rövnag Abdullayev, "PETKİM"in kapasitesini iki katına çıkaracağız dedi.Rövnag Abdullayev, kendilerini Türkiye'de yabancı yatırımcı olarak görmediklerini ve PETKİM'de yatırımlara devam edeceklerini söyledi. Abdullayev, "Azerbaycan ve Türkiye iki devlet tek millettir. Biz yabancı değiliz. PETKİM, teknoloji, imkan ve hammadde üreticisi olarak çok yüksek düzeyde bir işletme yönetimine sahiptir. Ayrıca, Turcas gibi önemli bir kuruluş da ortağımızdır. Bu birliktelikten yararlanarak Petkim'in kapasitesini iki katına çıkaracağız diye konuştu.


5 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM YAPILACAK


Turcas Petrol AŞ Başkanı ve PETKİM Başkan Vekili Erdal Aksoy'da iş adamları, yatırımcıların için siyasi istikrarın çok önemli olduğunu ifade ederek, "Son siyasi gelişmeler Türkiye'nin çok kolay halledebileceği meselelerdir. Ülkemize güveniyoruz. Zorlu bir mücadeleden sonra Egeliler için önem arz eden, Türkiye'nin de en önemli tesisi olan PETKİM emin ellerdedir. PETKİM'de yeni petro kimya ürünlerinin üretimi için minimum 2 milyar dolar, rafineriler için de minimum 3 milyar dolarlık yatırım yapacağız dedi.
PETKİM sahası içerisinde de kimya parkı projesini hayata geçireceklerini belirten Aksoy, bütün projelerinde Egeli sanayicilerin de görüşlerini alacaklarını dile getirdi.


SİYASİ GELİŞMELER TEDİRGİNLİK YARATMIYOR


Aksoy , "Siyasi gelişmeler projelerimiz ve yatırımlarımız konusunda bizde tedirginlik yaratmıyor. Türkiye'nin yaşadığı sorunları kısa sürede çözeceğine inanıyoruz. PETKİM'de çalışan sayısını da yatırımlarla birlikte en az iki katına çıkarmayı hedefliyoruz. PETKİM'i dünyanın sayılı tesisleri arasında görmeyi amaçlıyoruz diye konuştu.
Bugün yapacakları yönetim kurulu toplantısında, PETKİM'in acil, orta ve uzun vadeli yatırım planlarını kararlaştıracaklarını ifade eden Aksoy, şunları kaydetti:
"PETKİM mükemmel bir tesis. Türkiye bu tesise çok önem vermiş. Çalışanlar da tesisi benimsemişler, kendi müesseseleri olarak görmüşler. 20 yıllık özelleştirme sürecinde PETKİM ayakta kaldıysa bu çalışanlar sayesinde oldu. Çalışan çıkarılmayacak, tam tersine yapılacak yatırımlarla çalışan sayısı iki katına çıkarılacak.
PETKİM'in yüzde 51'lik kamu hissesinin blok satışına ilişkin özelleştirme ihalesine en yüksek teklifi 2 milyar 50 milyon dolar ile TransCentral Asia Petrochemical Ortak Girişim Grubu vermişti. Ancak, bu grup ile ilgili bazı iddiaların kamuoyuna yansımasının ardından TransCentral-Asia Grubu devre dışı bırakılmış, ardından 2 milyar 40 milyon dolar ile en yüksek ikinci teklif ile Socar-Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu'na verilmişti.


KAYNAK: 2008-07-14 NTV-MSNBC

Devamını okuyun...>>

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Ceyhan Projesi Ayağa Kaldırdı

Ceyhan, taşıyacağı petrol hacmi ile Rotterdam ile kıyaslanıyor. Bölgeye petro kimya ağırlıklı tesisler kurulacak olması ve önemli istihdam projeleri, bölge sermayesinini mutlu etti.
Ceyhan Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Cengiz Özal, dünyada enerjinin her geçen gün daha da önem kazandığı bir dönemde Ceyhan`a "Enerji Üssü" olma görevinin verilmiş olmasının ilçe ve bölge için önemli bir fırsat olduğunu söyledi. Özal, "Ne yazık ki yürütülen faaliyetlerin siyasi dalgalanmalarla birlikte dönem dönem aksaması ve bir takım belirsizlikler yaratması bölge halkını "fırsatın varlığı" konusunda dahi umutsuzluğa düşürmektedir. Bölgemizin tarımla özdeşleşen ekonomik yapısı, son yıllarda Ceyhan Körfezi ve enerji konularının sıkça anılması ile gözleri petrole dayalı ekonomiye çevirmiştir. Ceyhan Enerji Endüstri İhtisas Bölgesi`nin kurulması ile ilgili kanun ve yönetmelikler 2007 yılı sonunda oluşturulmuş, rafineriler ile ilgili ön lisanslar verilmiş ancak sonuca yönelik adımlar atılmamıştır.
YOL HARİTASI ŞART
Ülke ekonomisi açısından böylesine önemli bir yatırımlar projesinin devlet politikası haline getirilerek, tek ve ana hatları belirli bir yol haritasına dönüştürülmesi ve bunun şeffaflık içerisinde yürütülmesi en büyük temennimizdir" dedi.
Ceyhanlı sanayiciler olarak, yapılacak yatırımların inşaat ve işletme aşamalarında gerek yan sanayi, gerekse hizmet sağlayıcı olarak işbirliği içerisinde olmayı arzuladaklarını söyleyen Özal, Enerji Endüstri İhtisas Bölgesine etkin hizmet verebilmek amacıyla bölgeye yakın bir Organize Yan Sanayi Bölgesi kurulması yönünde girişimlerinin devam ettiğini anlattı.

KAYNAK: 2008-07-12 Yeni Şafak
Devamını okuyun...>>