30 Eylül 2008 Salı

İhracata Kimyasal Uyarı

Gerek günlük hayatımızda tükettiğimiz gerekse ihraç ettiğimiz tüm ürünlerde kimyasal madde kullanımında AB`nin daha sağlıklı ve çevreci maddeleri kullanma koşullarının Türkiye ekonomisine ek maliyet getireceğine dikkat çekildi. Bu kriterlere uymayan ürünün AB`ye ihracatının engelleneceği belirtilerek, bundan pek çok kimyasal girdi kullanan özellikle tekstil sektörünün etkileneceğine işaret edildi. Kullanılan kimyasalların ön kaydının Avrupa Kimyasallar Ajansı`na 1 Aralık 2008`e kadar yapılması gerekiyor.
1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren `Avrupa Birliği Kimyasalların Kayıt Altına Alınması, Değerlendirilmesi, Ruhsatlandırıl-ması ve Sınırlandırılması Tüzüğü`nün (REACH), birliğe ihracat yapan üçüncü ülkelerin kimya sanayilerini de etkiyeceği uyarısında bulunuldu.
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu`ndan yapılan açıklamada, yeni mevzuata göre şirketlerin ticari kullanıma girmeden önce bir kimyasalın güvenli olduğunu göstermeleri gerekiyor.

GÜNLÜK TÜKETİLEN ÜRÜNLER
• REACH tüm kimyasalları kapsıyor ve yalnızca endüstriyel süreçlerde kullanılan kimyasallar için değil, gündelik yaşamımızda da örneğin temizlik ürünlerinde, boyalarda, kıyafet, mobilya ve elektrikli aletler gibi eşyalar için de geçerlilik taşıyor.
Tüzük, özellikle kimyasalların sağlık ve çevreye karşı oluşturabileceği riskleri yönetebilmek üzere özellikle sanayiye önemli sorumluluklar yüklüyor. Yeni mevzuata göre, şirketlerin ticari kullanıma girmeden önce bir kimyasalın güvenli olduğunu göstermeyi zorunlu kılıyor.
Bu durum, REACH`in yürürlüğe girmesinden önceki durumun tam tersini oluşturuyor. Daha önceki uygulamaya göre yetkililerin bir kimyasalın zararlı olduğunu söz konusu kimyasal sınırlandırılmadan veya piyasadan kaldırılmadan önce kanıtlamaları gerekmekteydi.
1 ARALIK 2008`E KADAR TEYİT
• Yönetmelik, ihracatının önemli bir bölümünü AB`ye yapan Türkiye açısından, başta tekstil ürünleri olmak üzere birçok alanda, kimyasal kullanımında daha sağlıklı ve çevreci maddeleri kullanma zorunluğu getiriyor. Avrupa Komisyonu, birlik dışındaki ülkelerin üreticilerine, ithalatçılarıyla görüşerek kimyasallarının ön kaydının yapıldığını ya da 1 Aralık 2008`den önce yapılacağını teyit etmelerini tavsiye etti. Kayıt yaptıramayan bir ürünün ise AB sınırları içerisinde satışı yasak olacak. Ön kayıdı yapılmış kimyasalların tam anlamıyla kayıt altına alınması için son başvuru tarihleri de bu maddelerin tonajı ile tehlikeli olup almadığına göre değişmek üzere 2010 ve 2013 ile 2018 yıllarını kapsayacak.
RUHSATLANDIRMA
• REACH Yönetmeliği, belirli bir sınır üzerinde üretilen ya da ithal edilen kimyasalları ilişkin bilgilerin merkezi bir veri tabanı kapsamında merkezi Finlandiya`nın başkenti Hesinki`de bulunan Avrupa Kimyasallar Ajansı`na (ECHA) iletilmesini gerektiriyor. Üçüncü ülke üretcilerinin kayıtları ise AB merkezli ithalatçı ya da üretciler tarafından yapılabiliyor.
Daha sonra ise ruhsatlandırma işlemi yapılıyor. Ruhsatlandırma aşamasında çok yüksek riskli maddelerin üretilmesinden ya da AB`ye ithal edilmeden önce özellikle insan sağlığı ve çevreye karşı kabul edilemez tehdit oluşturduğunun belirlenmesi durumuda ise kademe kademe başka maddelerle değiştirilmesi sağlanacak. AB`ye ihracat yapanların, ECHA`nın internet sitesi olan http://echa.europa.eu`dan tüm bilgelere ulaşabileceği açıklandı.


KAYNAK: 2008-09-29 Taraf
Devamını okuyun...>>

19 Eylül 2008 Cuma

Batan Gemideki Kamyonlar Bor Yüklüydü

Bandırma`da batan Ro-Ro gemisindeki yükün yarıya yakınının ihraç edilmek üzere Ambarlı`ya gönderilen 40 kamyon bor olduğu öğrenildi. Yok olan bor`un maliyeti ise...40 KAMYON BOR SUYA GÖMÜLDÜ
Eti Maden İşletmeleri`ne bağlı Etibor`un, Bandırma ve Bigadiç`teki işletmelerinde ürettiği boru, batan `Hayat N` gemisiyle Çin`e ihraç etmek istediği belirtildi.
Denize gömülen 9 kamyon dolusu borun Bandırma`dan gerisinin ise Bigadiç`ten yüklendiği ifade edildi. Her biri 1 ton olan paketler halinde ihraç edilen borun, toplam 860 ton olduğu da kaydedildi. Denize gömülen borun toplam piyasa değeri ise tonu 400 dolardan 350 bin doları buluyor.
3 ŞİRKET BU HATTA
BOR, ağırlıklı olarak cam ve seramik sanayii, temizleme ve beyazlatma sanayi, yanmayı önleyici veya geciktirici ürünler, ilaç ve kimya sanayii, tarım, metalurji, arabalardaki hava yastıkları, atık temizleme işlemleri ile nükleer uygulamalarda kullanılıyor. Öte yandan batan geminin çalıştığı Bandırma-Ambarlı/Harem hattında halen 3 şirket faaliyet gösteriyor. Gemisi batan ve 2005 yılında faaliyete başlayan İstanbul Lines`ın, Marmara N isimli bir gemisi daha bulunuyor. Bu şirketin dışında merkezi Çanakkale`de bulunan Kale Grubu`nun 1, Tramola isimli bir diğer şirketin de 2 gemisi bu hatta faaliyet gösteriyor.

Devamını okuyun...>>

15 Eylül 2008 Pazartesi

Arsenik, Arıtma Cihazı Satışını Patlattı

Damacana suyun yaygınlaşmasıyla birlikte unutulmaya yüz tutan su arıtma cihazlarının satışı, İzmir`in suyunda arsenik oranının yüksek çıkmasıyla arttı. Damacana suya verdiği ücreti yüksek bulanlar arsenik korkusundan 400-600 avroluk arıtma cihazı alıyor.
İzmir`in şebeke suyunda arsenik değerlerinin yüksek çıkması, su arıtma cihazlarının satışını artırdı. Damacana suya verdiği parayı yüksek bulananlar arıtma cihazlarına yöneldi. Evlerde kullanılan cihazların fiyatı 400 YTL`den başlarken, iş yerleri için kurulan cihazlar 400-600 avro arasında değişiyor. Kordon Kimya Genel Müdürü Hasan Şeker, tezgah altı su arıtma cihazlarının arsenik dahil sudaki diğer zararlı kimyasalları ortalama yüzde 95 oranında temizlediğini belirtirken, `İzmir`in şebeke suyundaki arsenik, temizlenme bakımından o kadar yüksek bir oranda değil zaten, yani kolayca temizlenebilir. Bu cihazlarla arsenik alınıyor. İzmir`de arsenik oranının en fazla 12-13 mikrogram seviyelerinde olduğunu göz önününe alırsak, arıtma cihazlarıyla bu miktarın en fazla en fazla iki civarına ineceğini söyleyebiliriz` dedi. Arıtma cihazlarının fiyatlarının nerede hangi miktarlarda kullanılacağına göre değiştiğini dile getiren Şeker, günde 10 damacana su arıtan cihazların 400 YTL`den başladığını, 800 YTL`ye kadar çıktığını ifade etti. Arıtılan suyun hem yemek, çay yapımında hem de içme amaçlı iç rahatlığıyla kullanılabildiğini belirten Şeker, küçük işletmeler için günde bir iki ton su veren cihazların bulunduğunu, bunların fiyatının da 400-600 avro arasında değiştiğini aktardı. Şeker, damacana suya harcadığı paranın yüksek olduğunu düşünenlerin arıtma cihazlarını tercih etmeye başladığını vurgulayarak, şöyle devam etti: `Bunlar, sudaki arsenik gündeme gelmeden önce de kullanılıyordu, ama arsenik insanları etkiledi tabii. İnsanlar içmenin dışında yemeklerde de musluk suyunu kullanmamaya başladığından, dışarıdan damacana almaya kalktığında pahalıya mal olduğunu düşünüyor. Lokantalara özellikle damacana pahalıya geliyor. Arıtma cihazlarını daha çok tercih etmeye başladılar.` Şeker, son dönemde arıtma cihazı satışlarının 3 kat arttığını dile getirdi. BMB Su Arıtma Ofis Müdürü Özge Bilici de arıtma cihazlarının sudaki arseniği yüzde 99 oranında arıtabildiğini belirterek, `Sudaki arsenik oranlarının gündeme gelmesiyle satışlarımız en az yüzde 30 oranında arttı` dedi.
ARSENİK STANDARDI BOZDU
• Baysal Arıtma Mühendislik şirketinin sahibi Osman Baysal ise piyasada 250-300 YTL`ye satılan cihazların da bulunduğunu ancak ama onların kalitesinin, suyu ne kadar temizlediğinin tartışmalı olduğunu söyledi. Bu tip cihazları alırken önceliğin fiyata değil, kimyasalları temizleme özelliğine dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Baysal, cihazların üzerlerinde bulunan kalite ve denetim belgelerine dikkat edilmesi gerektiğine işaret etti. İzmir şebeke suyunun standartlarını bildiklerini, o standartlara göre olan cihazların belirli olduğunu aktaran Baysal, `Son dönemde arseniğin girmesiyle o standartlar da bozulmaya başladı. Öncelikle suyun karakterini inceleyip hangi cihaz uygunsa onu öneriyoruz` dedi.
KAYNAK: 2008-09-10 Taraf

Devamını okuyun...>>

Atık Su Deyip Geçmeyin

Atık su arıtma tesisleri, kuruldukları kentlerin kanalizasyon sularını temizlemekle kalmıyor, aynı zamanda kentin kimyasal karakteristiğini de ortaya çıkarıyor.
Tesislerde yapılan analizlerde, kanalizasyona aktarılan çok tehlikeli kimyasal maddeler tespit edilerek önlem alınıyor.
Malatya Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisi`nde görevli kimya mühendisi Ercan Karataş, `Bayramlarda, özel günlerde veya bir fabrika atığı olduğu zaman bunu hemen anlayabiliyoruz. Mesela yazın, suyumuzdaki organik kimyasal oksijen değeri düşüyor, çünkü yazın kentlerde tatil nedeniyle dışarıya göç oluyor. Ancak kışın daha fazla su kullanıldığı için kirlilik değerleri artıyor. Bayramlarda temizlikten dolayı fazla deterjan kullanıldığını burada rahatlıkla görebiliyoruz` dedi.
Malatya Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisi`nde görevli kimya mühendisi Meltem İnanç da, `Kimyasal değişiklikleri sadece analizlerle değil, bakarak da anlayabiliyoruz. Halı fabrikaları var, onlar kök boyası kullanıyor. Kullandıkları kök boyalarını işleri bittikten sonra kanalizasyona bırakıyorlar. Su arıtma tesisine gelince, kullanılan boya rengine göre suyun rengi değişiyor. Halı fabrikalarının kanalizasyona boyalarını bıraktığını bu şekilde anlayabiliyoruz` bilgisini verdi.
Şehrin suyuna kimyasal bir saldırı olduğunda bunu rahatlıkla algılayabileceklerini belirten İnanç, `Burada yapılması gereken tüm deneyleri yapıyoruz. Gelen suyun bütün incelemesini yapıyoruz. Böylelikle günlük olarak hangi kimyasalların kullanıldığını, kanalizasyona neyin boşaltıldığını veya kanalizasyon suyunda hangi maddelerin olduğunu araştırıyoruz` dedi. İnanç, bayramlarda arıtma tesisinde evlerde temizlik nedeniyle kullanılan deterjanlardan dolayı hoş bir kokunun olduğunu sözlerine ekledi.
Malatya Belediyesi Arıtma Tesisi Müdürü Oktay Özelçi ise, `Şehrin atık suyu, arıtma tesisine geldikten sonra, özellikle kimyasalla ilgili, kimyasal oksijenle ilgili değişkenlik söz konusu ise Malatya Belediyesi`ne bağlı Çevre Müdürlüğü`ne ve MASKİ`ye bağlı Çevre Kontrol Birimi`ne mutlaka uyarılar gidiyor. Ona göre şehirde, gece de olsa gündüz de olsa bir hareket başlıyor. Mutlaka denetimlerimizi sürdürüyoruz` şeklinde bilgi verdi.
Özelçi, `Kimyasal madde veren bir fabrika, bizden izinsiz bir maddeyi atık suyumuza verebilir. Değerleri üst sınırda olan bir boya olabilir bu. Biz bunu anında burada görebiliyoruz. Bizim giriş değerlerimizin üzerinde bir değerse mutlaka müdahalede bulunuyoruz. Şu anda lokanta ve petrol ofislerinin hepsi denetleniyor. Hepsine çok küçük çaplı arıtmalar yerleştiriliyor. Özellikle büyük lokantalarda yağ tutucu makineler veya cihazlar yerleştirme yoluna gidiliyor` dedi.
KAYNAK: 2008-09-12 www.malatyaguncel.com

Devamını okuyun...>>

4 Eylül 2008 Perşembe

Atık Yağlar Vatandaşın Midesine Yakıt Oldu

Biyodizele çevrilmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı`nın izni ile toplanan atık yağlarda `kayıtdışı vurgun` iddiası ortaya atıldı. Bu süreçte insan hayatıyla nasıl oynandı?

Haber:Özgüç Kozan

Biyodizele çevrilmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı`nın izni ile toplanan atık yağlarda `kayıtdışı vurgun` iddiası ortaya atıldı. İnsan ve çevre sağlığı için büyük tehdit oluşturan 40 bin ton atık yağın, kayıtdışı çalışan firmalar tarafından damıtılarak piyasaya `yemeklik yağ` olarak sürüldüğü iddia edildi.

Biyodizele çevrilmesi amacıyla ücretsiz toplanmaya başlanan bazı atık yağlar için Çevre ve Orman Bakanlığı`ndan lisans alan şirket sayısı 8 iken, sektördeki kayıtdışı firmaların sayısı ise sadece İstanbul`da 19`a ulaştı. 2007`de toplanan 2 bin 860 ton atık yağın yalnızca yüzde 10`u biyodizele çevrilebilirken, 40 bin tonluk atık yağın kayıtdışı firmalar tarafından yeniden damıtıldığı ve piyasaya `yemeklik yağ` diye satıldığı öne sürüldü. Topladıkları yağları biyodizele dönüştüp satmak için yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırım yapan kayıtlı şirketler ise, hem kayıtdışı firmalar hem de biyodizele yapılan zamlarla zor durumda kaldı.

Aşçılardan satın alıyorlar

Albiyobir Başkanı Tamer Afacan, resmi kayıtlarda görünen atık yağ toplama miktarının 15 katından fazla kayıtdışı yağ toplandığını belirterek, `Sorun bu şirketlerin sadece lisanssız olmaları değil. Bu şirketler topladıkları yağı damıtarak tekrar piyasaya sunuyor. İyi niyetli bir girişim büyük bir tehlikeyle karşı karşıya` diye konuştu. Afacan, birçok otelin mutfak artıklarını sözleşmeyle aşçıbaşlarına devrettiğini ve yasaya göre ücret ödenmeden alınması gereken atık yağların lisanssız şirketler tarafından aşçılara ücret ödenerek alındığını iddia etti. Afacan, lisanssız şirketlerin topladıkları yağları önce damıtarak, ardından içine insan sağlığı için çok tehlikeli olan magnezol kimyasalını koyarak yağın rengini açtıklarını kaydetti. Afacan, kaçak toplayıcıların en büyük müşterilerinin ise catering firmaları olduğuna dikkat çekti. Afacan, `3 öğün yemek için 1.4 YTL`ye anlaşan catering firmaları var, mecburen yağın da en kötüsünü kullanıyorlar. Kaçak toplayıcı atık yağın litresini 1 YTL`den aşçıdan alıyor, catering firmasına litresini 3 YTL`ye satıyor` dedi. Damıtılmış atık yağların kimi zaman zeytinyağlarının içine de karıştırıldığını anlatan Afacan, `Devletin sadece yasa çıkarmakla yetinerek denetimi sağlamazsa, `kaş yapayım derken göz çıkarmış` olacak. Halkın sağlığı tehlikeye atılıyor` diye konuştu.

100 bin tona çıkacak

Sektörün lisanslı firmalarından Kolza Biyodizel yetkilisi Göktan Gürcü ise, hesaplamalarına göre 2007 yılında 40 bin ton atık yağın piyasaya sunulduğunu ve önlemler alınmazsa 2008`de piyasada 100 bin tona yakın atık yağdan devşirilmiş yağın satılacağını ifade etti. Lisanslı firmaların sektöre 200 milyon dolarlık yatırım yaptığını anlatan Gürcü, biyodizele yapılan zamlardan sonra müşteri bulmakta zorlanan sektörün kayıtdışı nedeniyle daha da zorlandığını vurguladı.

Atık yağların renginin siyaha yakın olduğunun ve kanserojen polar maddeler içerdiğinin altını çizen Gürcü, `Birçok izinsiz şirket bu yağları toplayıp sadece damıtarak ve kanserojen kimyasallarla rengini açarak, yüzde 10 oranında da temiz yağ ile karıştırarak piyasaya sunuyor` şeklinde konuştu. Gürcü, çoğu lokanta ve otellerden toplanan bu yağların dağıtımının aşçıların elinde olduğunu, aşçıların da bu yağları 40 kuruşa izinsiz şirketlere sattıklarını kaydederek, `Ciddi yaptırımlar olmadığı sürece kaçak toplayıcılar niye vazgeçsin ki, yağı 40 kuruşa toplayıp maliyeti olmadan 3 YTL`ye satıyorlar. Parayla yağ satmanın yasaklanması ve atık yağlarını lisanslı şirketlere vermeyen kurumların cezalandırılması gerekiyor` dedi.

Biyodizel fiyatlarının ve ÖTV oranlarının yüksek olması nedeniyle lisanslı firmaların da kaçak yollara başvurduğuna dikkat çeken Palmiye Biyoenerji Genel Müdürü Salih Kayar, `75 yıldır çöpe döktüğümüz şeyi biz değerlendiriyoruz, bu işin hamallığını yapıyoruz. Ama teşvik bir kenara, kaçak toplayıcılar işimizi elimizden alıyor` diye konuştu. Mazotun 1.5 YTL olduğu koşullarda 3 YTL`ye biyodizel satmanın imkansız olduğunu anlatan Kayar, ürettikleri biyodizeli pahalılığından ötürü petrol şirketlerinin de almadığını dile getirdi.

Ezici Yağ Sanayi`nin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici ise, izinsiz çalışan firmaların aşçılarla anlaşarak geceleri veya sabaha karşı toplama yaptıklarını belirtti. `Sadece İstanbul`da bu işi yapan 19 lisanssız firma var` diyen Ezici, emniyet kuvvetlerinin bu firmalara dönem dönem baskın yaptığını ancak firmaların paravan şirketlerle yüksek para cezalarından kurtulduklarını açıkladı.

Çevre Bakanlığı`ndan lisans alan geri kazanım (biyodizel işleme) tesisleri

- Ay Biyodizel İşleme

- Bestaş Biyodizel

- Çevresel Kimya

- Eko Biyodizel

- Ezici Yağ Sanayi

- Kolza Biyodizel

- Paksoy Biyodizel

- Tayaş Tosya Alternatif Yakıtlar

Tam anlamıyla cinayet

Konuyla ilgili araştırma yapan İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Kenan Demirkol, kızartmada kullanılan yeni bitkisel yağlarda bile kişilerde inme ve kalp krizine sebep olan transyağ asidinin bulunduğunu, geçtiğimiz yıl Amerika`da bu yağlarla kızartma yapmanın yasaklandığını söyledi. Demirkol, `Transyağ asitlerinin vücuttan atılması çok zordur. Damarlara yapışır ve direk tıkanıklık yaratır. Hele hele bu yağları ikinci, üçüncü defa kızartarak kullanmak tam anlamıyla bir cinayettir. Toplanarak tekrar satılan bu yağlar çağımızın baş belası hastalıkları olan şeker, kalp ve damar hastalıklarının sebebidir.

Büyük yemek şirketleri lisanslı firmalara veriyor

İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği Başkanı Basri Kalaycıoğlu, yasa çıkmadan önce de büyük şirketlerin atık yağlarını kanalizasyona atmadıklarını yine aşçılar vasıtasıyla toplayıcılara verdiklerini ifade etti. Mutfak atıklarının aşçıların elinde olduğunu belirten Kalaycıoğlu, yasayla birlikte dernek olarak lisanslı toplama firmalarıyla anlaşarak üyelerini buralara yönlendirdiklerini belirtti. Kalaycıoğlu, `Eskiden aşçılarımız yağları satardı, onlara küçük bir ek gelir olurdu. Ancak 3 yıldır ciddi yemek sanayicileri atık yağlarını düzenli olarak toplatıyor. Kayıtdışı toplama da genelde merdiven altında oluyor. Türkiye`nin bu yasaya alışması zaman alacak` diye konuştu.

Türkiye`nin yıllık bitkisel yağ tüketimi (ton)

Likit 950 bin

Margarin 550 bin

Sanayi (yem, sabun vb.) 200 bin

Toplam 1 milyon 700 bin

Zeytinyağı 60 bin

Kaynak: Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği

Yıllara göre toplanan atık yağ miktarı (ton)

2006 1.700

2007 2.860

2008 (Hedef) 10.000


KAYNAK:

Referans

2008-09-03 www.ekoyol.com


Devamını okuyun...>>